Meg didn't even look at me.
 - Meg bile bana bakmadı.
Look at that mountain which is covered with snow.
 - Karlarla örtülü şu dağa bak.
Don't worry. He may look intimidating at first glance, but he's actually a very friendly person.
 - Endişelenme. İlk bakışta korkutucu gözükebilir, ama aslında çok arkadaş canlısı bir insandır.
By the look in his eye I could tell that he was speaking tongue in cheek.
 - Onun gözündeki bakışına göre onun şaka yollu konuştuğunu söyleyebilirdim.
I'll look after the children while you go shopping.
 - Sen alışverişe giderken ben çocuklara bakarım.
Lucy's mother told her to look after her younger sister.
 - Lucy'nin annesi ona küçük kız kardeşine bakmasını söyledi.
Look at that mountain which is covered with snow.
 - Karlarla örtülü şu dağa bak.
He looked at me and smiled.
 - O bana baktı ve gülümsedi.
She has an absent look on her face.
 - Yüzünde dalgın bir bakışı vardı.
I'll never be able to look him in the face again.
 - Ben ona yüzüne karşı tekrar bakamayacağım.
Let me have a look at your video camera.
 - Video kamerana bir bakayım.