arkadaşsız

listen to the pronunciation of arkadaşsız
التركية - الإنجليزية
unbefriended
friendless

Soon you will find yourself friendless. - Yakında kendinizi arkadaşsız bulacaksınız.

After everyone left, he remained, friendless. - Herkes gittikten sonra, o arkadaşsız kaldı.

unfriended; drab
without a friend, desolate
solitary
desolate
mateless
{s} drab
unfriended
arkadaş
{i} friend

I have a friend who loves me. - Beni seven bir arkadaşım var.

My friend studies Korean. - Arkadaşım Korece çalışıyor.

arkadaş
buddy

I feel your pain, buddy. - Acını hissediyorum, arkadaş.

If you buddy up to everybody and anybody, pretty soon people will think you're just a people-pleaser. - Eğer herkesle ve herhangi biriyle arkadaş olursan, çok geçmeden insanlar senin insanları memnun eden biri olduğunu düşünecekler.

arkadaş
mate

Tom and I are soul mates. - Tom ve ben ruh arkadaşlarıyız.

He is my working mate. - O benim iş arkadaşımdır.

arkadaş
bud

Tom and I are fishing buddies. - Tom ve ben balıkçılık arkadaşlarıyız.

Tom drinks beer with his buddies at the local bar every weekend. - Her hafta sonu Tom arkadaşlarıyla bir yerel barda bira içer.

arkadaş
pal

She has a few pen pals. - Onun birkaç mektup arkadaşı var.

I halved the money with my pal. - Parayı arkadaşımla yarı yarıya paylaştım.

arkadaş
companion

He wanted female companionship. - O kadın arkadaşlık istedi.

My companions were watching me in silence and, unlike other times when my wonder had made them laugh, they remained serious. - Arkadaşlarım beni sessizce izliyorlardı ve, benim şaşkınlığımın onları güldürdüğü diğer zamanların aksine , onlar ciddi kaldılar.

arkadaş
comrade

He was angered by the murder of their comrades. - O, arkadaşlarının cinayetiyle kızdırıldı.

The young man bade farewell to his comrades and relatives. - Genç adam arkadaşlarını ve akrabalarını uğurladı.

arkadaş
chap
arkadaş
fellow

He is always isolated from his fellow workers. - O her zaman iş arkadaşlarından izole edilmiştir.

He seems to be a nice fellow. - O, güzel bir arkadaş gibi görünüyor.

arkadaş
associate

I don't associate with people like Tom. - Tom gibi insanlarla arkadaşlık etmem.

arkadaş
bedfellow
arkadaş
chum
arkadaş
brother

Tom was my younger brother's roommate in college. - Tom kolejde küçük erkek kardeşimin oda arkadaşıydı.

She fell in love with her friend's brother. - Arkadaşının erkek kardeşine âşık oldu.

arkadaş
{i} familiar

My parents are familiar with her friend. - Ebeveynlerim onun arkadaşını tanıyorlar.

arkadaş
connection
arkadaş
(Argo) homeboy
arkadaş
fella
arkadaş
(Argo) bloke
arkadaş
intimate

We're intimate friends. - Biz samimi arkadaşlarız.

arkadaş
cohort
arkadaş
(Argo) mellow
arkadaş
spouse
arkadaş
sidekick
arkadaş
company

I advise you not to keep company with Tom. - Tom'la arkadaşlık etmemeni tavsiye ederim.

I just came along to keep Tom company. - Sadece Tom'a arkadaşlık etmek için geldim.

arkadaş
date

My boyfriend and I had sex on the first date. - Erkek arkadaşım ve ben ilk buluşmamızda seks yaptık.

Tom discovered that Mary had dated his best friend. - Tom Mary'nin onun en iyi arkadaşıyla flört ettiğini keşfetti.

arkadaş
helpmeet
arkadaş
pard

I pardoned my friend for his poor manners. - Kötü davranışları için arkadaşımı affettim.

arkadaş
comate
arkadaş
ally
arkadaş
partner

Tom doesn't have a partner. - Tom'un bir hayat arkadaşı yok.

I'd like you to be my partner. - Benim arkadaşım olmanı istiyorum.

arkadaş
colleague

He made the plan along with his colleagues. - Planı iş arkadaşlarıyla birlikte yaptı.

His novel ideas are time and again getting him into trouble with his more conservative colleagues. - Onun özgün fikirleri daha tutucu arkadaşlarıyla başını defalarca belaya soktu.

Arkadaş
matey
arkadaş
feller

You're a mighty good feller. - Sen güçlü iyi bir arkadaşsın.

He's a smart little feller. - O zeki küçük bir arkadaştır.

arkadaş
compeer
arkadaş
consociate
arkadaş
friend, fellow, mate, crony, pal, chap; companion
arkadaş
sidekick; helpmate
arkadaş
confrere
arkadaş
luv
arkadaş
socius
arkadaş
mac

Macedonia and Bulgaria are not friends. - Macedonya ve Bulgaristan arkadaş değildir.

Tom and his friends all have Macbooks. - Tom ve arkadaşlarının hepsinin MacBookları var.

arkadaş
kamerad
arkadaş
amigo
arkadaş
pardner
arkadaş
cobber
arkadaş
{i} helpmate
التركية - التركية

تعريف arkadaşsız في التركية التركية القاموس.

arkadaş
Bir ortamda birlikte bulunanlardan her biri, hempa, refik: "Nedret'in arkadaşları bizi nezaketen davet ettiler."- M. Yesarî
arkadaş
bektâş
Arkadaş
(Osmanlı Dönemi) ADİD
Arkadaş
enise
Arkadaş
refik
Arkadaş
yaren
Arkadaş
semir
Arkadaş
arkadaş
Bir işte birlikte bulunanlardan her biri, hempa, refik, yâren
arkadaş
Birbirlerine karşı sevgi ve anlayış gösteren kimselerden her biri