Pazar çalışmak zorunda mısın?
- Musst du am Sonntag arbeiten?
Tom ve karısı kıt kanaat geçinmek için her ikisi çalışmak zorunda.
- Tom und seine Frau müssen beide arbeiten, um über die Runden zu kommen.
Tüm evraklar bantlandı ve kasada muhafaza edildi.
- All the papers were taped up and kept in the safe.
Ben atalarımın kim olduğunu bilmiyorum. Bizim evraklar Nuh Tufanı sırasında kayboldu.
- I don't know who my ancestors are. Our papers got lost during the Flood.
Askerler eve gelmeye barış zamanı işlerini bulmaya başladılar.
- Soldiers began to come home and find peacetime jobs.
İşler başarısız sonuçlanınca işçiler işlerini kaybettiler.
- As businesses failed, workers lost their jobs.
Biz kimlik belgelerimizi güvenlik masasına göstermek zorunda kaldık.
- We had to show our papers at the security desk.
Evrak çantam kağıtlarla doludur.
- My briefcase is full of papers.
Sınav kağıtların Pazartesiye kadar teslim edilmelidir.
- Your test papers must be handed in by Monday.
Ben atalarımın kim olduğunu bilmiyorum. Bizim evraklar Nuh Tufanı sırasında kayboldu.
- I don't know who my ancestors are. Our papers got lost during the Flood.
Evraklarını derhal teslim et.
- Hand in your papers at once.
Tom büyük bir fabrika için çalışıyor.
- Tom works for a large factory.
O bir fabrikada çalışıyor.
- He works in a factory.
Onun çalışmalarından hiçbirini görmedim.
- I have seen neither of his works.
Bu, telif hakkı ile korunan bir materyalin çevirisiydi, bu yüzden telif hakkı sahiplerinin türetilmiş çalışmaları kontrol etme hakkı olduğu için onu iptal ettim.
- This was a translation of copyrighted material, so I deleted it since copyright owners have the right to control derivative works.
Şekspir'in tüm eserlerine sahibim.
- I have the complete works of Shakespeare.
Bu kitap şairin en iyi eserlerinden biridir.
- This book is one of the poet's best works.
Karıştırma tesisinden şantiyeye beton taşımak için doksan dakikamız var.
- We have ninety minutes to carry the concrete from the mixing plant to the worksite.
Beton karma tesisi sadece şantiyeden bir mil uzakta.
- The concrete mixing plant is just a mile from the worksite.
Dan treni bir bakım atölyesine sürdü.
- Dan drove the train to a maintenance workshop.
Ben atölyede çalışıyorum.
- I am working at the workshop.
Eğitimin zorunlu karakteri çocukların içinde öğrenme arzusu geliştirmek için çeşitli şekillerde çalışmaya adanmış işlerin çokluğunda nadiren analiz edilir.
- The mandatory character of schooling is rarely analyzed in the multitude of works dedicated to the study of the various ways to develop within children the desire to learn.
Birisi işleri baltaladı.
- Someone's put a spanner in the works.
Öğretmenlik yapıyor ama aslında bir vampir.
- He works as a teacher, but actually he's a vampire.
Tom evinin yakınındaki bir spor salonunda egzersiz yapıyor.
- Tom works out in a gym near his house.
He has an interesting job, for which he has to work a lot.
- Er hat einen interessanten Beruf, für den er viel arbeiten muss.
I wanted to work this summer.
- Ich wollte diesen Sommer arbeiten.