Artık burada çalışmak istemiyorum.
- Ich will hier nicht mehr arbeiten.
Pazar çalışmak zorunda mısın?
- Musst du am Sonntag arbeiten?
Tüm evraklar bantlandı ve kasada muhafaza edildi.
- All the papers were taped up and kept in the safe.
Evraklarını derhal teslim et.
- Hand in your papers at once.
İşler için onunla röportaj yapıldı.
- She was interviewed for jobs.
Binlerce insan işlerini kaybetti.
- Thousands of people lost their jobs.
Biz kimlik belgelerimizi güvenlik masasına göstermek zorunda kaldık.
- We had to show our papers at the security desk.
Evrak çantam kağıtlarla doludur.
- My briefcase is full of papers.
Zaman doldu. Kağıtlarını teslim et.
- Time is up. Hand in your papers.
Tüm evraklar bantlandı ve kasada muhafaza edildi.
- All the papers were taped up and kept in the safe.
Ben atalarımın kim olduğunu bilmiyorum. Bizim evraklar Nuh Tufanı sırasında kayboldu.
- I don't know who my ancestors are. Our papers got lost during the Flood.
Babam bir fabrika için çalışmaktadır.
- My father works for a factory.
Tom büyük bir fabrika için çalışıyor.
- Tom works for a large factory.
Picasso'nun çalışmalarını severim.
- I like the works of Picasso.
Bu, telif hakkı ile korunan bir materyalin çevirisiydi, bu yüzden telif hakkı sahiplerinin türetilmiş çalışmaları kontrol etme hakkı olduğu için onu iptal ettim.
- This was a translation of copyrighted material, so I deleted it since copyright owners have the right to control derivative works.
Ressam birçok güzel sanat eserleri üretir.
- The painter produces many fine works of art.
Bilgisayarlar gerçekten edebi eserleri çevirebilir mi?
- Can computers actually translate literary works?
Karıştırma tesisinden şantiyeye beton taşımak için doksan dakikamız var.
- We have ninety minutes to carry the concrete from the mixing plant to the worksite.
O bir sıhhi tesisat şirketi için çalışıyor.
- He works for a plumbing company.
Ben atölyede çalışıyorum.
- I am working at the workshop.
Boş eller internetin atölyesidir.
- Idle hands are the Internet's workshop.
Birisi işleri baltaladı.
- Someone's put a spanner in the works.
Ben işlerin kontrolünü aldım.
- I got control of the works.
Tom evinin yakınındaki bir spor salonunda egzersiz yapıyor.
- Tom works out in a gym near his house.
O tamamen reklam yapıldığı gibi çalışır.
- It works exactly as advertised.
I wanted to work this summer.
- Ich wollte diesen Sommer arbeiten.
He has an interesting job, for which he has to work a lot.
- Er hat einen interessanten Beruf, für den er viel arbeiten muss.