an instance or occurrence

listen to the pronunciation of an instance or occurrence
الإنجليزية - التركية

تعريف an instance or occurrence في الإنجليزية التركية القاموس.

time
zamanı göre ayarlamak
time
zamanını/hızını kaydetmek
time
{i} tempo
time
(Kanun) önel
time
çarpı

Beş çarpı iki ona eşittir. - Five times two equals ten.

Onu gördüğüm her an kalbim hızlı çarpıyor. - My heart beats fast each time I see her.

time
dem

Ne alışveriş etmek ne de anneme hoşça kal demek için zamanım vardı. - I had neither the time to go shopping, nor to say goodbye to my mother.

O zaman Japonya'da hiç demir yolu yoktu. - There were no railroads at that time in Japan.

time
süre

Onlar uzun süredir burada yaşıyor. - They have lived here for a long time.

Oda uzun süredir boş. - The room has been empty for a long time.

time
çağ

Beni ilk adımla çağırmanı senden kaç kez istemek zorundayım? - How many times do I have to ask you to call me by my first name?

Uzun süredir ondan ilk kez bir çağrı aldım. - I had a call from her for the first time in a long time.

time
vakit

O, yarın bu vakitte Londra'da olacak. - He will be in London at this time tomorrow.

Yarın bu vakitte onunla akşam yemeği yiyor olacak. - He will be having dinner with her at this time tomorrow.

time
{i} zaman

Bazıları yalnızca zaman geçsin diye kitap okurlar. - Some read books just to pass time.

Zamanın ölçüsü nedir? - What are the measures of time?

time
{f} saat tutmak
time
{f} zamanlama yapmak
time
{i} doğum zamanı
time
{f} süre tutmak
time
{i} zaman, vakit: It'll take a long time. Çok zaman ister. It's time for bed. Artık yatma zamanı geldi. Now's exactly the right time! Şimdi tam
time
{f} zamanlama yap
time
{i} vade
time
(isim) zaman, aralık, vakit, çağ, süre, vade, uygun zaman, doğum zamanı, tempo, kere
الإنجليزية - الإنجليزية
time
an instance or occurrence

    الواصلة

    an in·stance or oc·cur·rence

    التركية النطق

    ın înstıns ır ıkırıns

    النطق

    /ən ˈənstəns ər əˈkərəns/ /ən ˈɪnstəns ɜr əˈkɜrəns/
المفضلات