Lower taxes don't cause deficits.
- Düşük vergiler açıklara neden olmaz.
Are trade deficits good or bad?
- Ticaret açıkları iyi mi yoksa kötü mü?
Mrs. Ana explains the sixth test.
- Bayan Ana altıncı testi açıklar.
He explains things in a very clear way.
- O, koşulları çok açık bir biçimde açıklar.
He told me to leave the window open.
- Bana pencereyi açık bırakmamı söyledi.
When he openly declared he would marry Pablo, he almost gave his grandmother a heart attack and made his aunt's eyes burst out of their sockets; however, his little sister beamed with pride.
- O Pablo ile evleneceğini açıkça ilan ettiğinde, neredeyse büyük annesine kalp krizi geçirtecekti , halasının gözlerini yuvasından fırlattıracaktı fakat küçük kız kardeşi gururla baktı.
I can barely keep my eyes open.
- Zar zor gözlerimi açık tutabiliyorum.
Express yourself as clearly as you can.
- Elinizden geldiği kadar kendinizi açık biçimde ifade edin.
He expressed himself clearly.
- O, kendini açıkça ifade etti.
We need a clear definition of the concept of human rights.
- İnsan hakları kavramının açık bir tanımına ihtiyacımız var.
You must speak clearly in company.
- Şirkette açıkça konuşmalısın.
After rain comes fair weather.
- Yağmurdan sonra açık hava gelir.
She has a fair skin and hair.
- Onun açık renkli bir cilt ve saçı vardır.
He explained later how he made this decision.
- Bu kararı nasıl verdiğini daha sonra açıkladı.
Nobody could explain how the thing was made.
- Kimse eşyanın nasıl yapıldığını açıklayamadı.
I explained the reason in detail.
- Ben nedeni ayrıntılı olarak açıkladım.
I explained the accident to him.
- Ona kazayı açıkladım.
It is definite that he will go to America.
- Onun Amerika'ya gideceği açık.
Obviously, this cannot be the work of one person. This is why Tatoeba is collaborative.
- Açıkçası, bu bir kişinin işi olamaz. Tatoeba'nın işbirlikçi olmasının nedeni budur.
This drink's flavor is obviously that of tea.
- Bu içecek açıkça çayla aynı tada sahip.
At daytime, we see the clear sun, and at nighttime we see the pale moon and the beautiful stars.
- Gündüzleri açık bir güneş görürüz, ve geceleri solgun bir ay ve güzel yıldızları görürüz.
The turquoise colour evokes the colour of clear water, it's a light and pale blue.
- Turkuaz rengi, berrak su rengini çağrıştırıyor, açık ve soluk bir mavi.
While I was reading in bed last night, I fell asleep with the light on.
- Dün gece yatakta kitap okurken, ışık açıkken uykuya dalmışım.
She has green eyes and light brown hair.
- Onun yeşil gözleri ve açık kahverengi saçı var.
It's quite plain that you haven't been paying attention.
- Dikkat etmediğin oldukça açık.
His meaning is quite plain.
- Onun söylemek istediği oldukça açık.
He had no difficulty in explaining the mystery.
- Gizemi açıklamada zorluk çekmedi.
He had no difficulty explaining the mystery.
- O, gizemi açıklamada zorluk çekmedi.
Keep your eyes wide open!
- Gözlerinizi ardına kadar açık tutun.
The back door's wide open.
- Arka kapı sonuna kadar açık.
The store also opens at night.
- Mağaza gece de açıktır.
Tom opened the door and held it open for Mary.
- Tom kapıyı açtı ve onu Mary için açık tuttu.
I opened the door and held it open for Mary.
- Kapıyı açtım ve onu Mary için açık tuttum.
Thank you for setting the record straight.
- Konuyu açıkladığın için teşekkür ederim.
Get your priorities straight.
- Önceliklerini açıklığa kavuştur.
It irritates Tom when Mary leaves the cap off the toothpaste.
- Mary diş macununun kapağını açık bıraktığında, bu Tom'u kızdırıyor.
Tom turned off the engine, but left the headlights on.
- Tom motoru kapattı ama farları açık bıraktı.
She's an outspoken person.
- O açık sözlü bir kişi.
Tom is extremely outspoken.
- Tom son derece açık sözlü.
Fewer graphics and more captions would make the description clearer.
- Daha az grafikler ve daha fazla başlık açıklamayı daha net yapabilir.
This should be obvious, but apparently it's not.
- Bu açık olmalı ama görünüşe göre değil.
It is apparent that he will win the election.
- Onun seçimi kazanacağı açık.
You said you would text me in the evening, but you lied, evidently.
- Akşamleyin bana mesaj atacağını söyledin ama açıkça yalan söyledin.
Evidently, Tom didn't want to go.
- Açıkçası Tom gitmek istemiyordu?
Tom is obviously still very weak.
- Tom açıkçası hâlâ çok zayıf.
I prefer weak coffee.
- Açık kahveyi tercih ederim.
This is patently unfair.
- Bu açıkça adil değil.
What will happen in the eternal future that seems to have no purpose, but clearly just manifested by fate?
- Hiçbir amacı yokmuş gibi görünen ama var olmaktan başka bir kaderi olmadığı da açık olan bir sonsuzluktaki sonsuz gelecekte neler olacak?
Could you be more specific?
- Biraz daha açık olur musun?
Can you be a bit more specific?
- Biraz daha açık olabilir misin?
Nobody will say it so bluntly, but that is the gist of it.
- Hiç kimse bunu çok açıkça söylemeyecek ama bunun özü odur.
To put it bluntly, the reason this team won't win is because you're holding them back.
- Açık söylemek gerekirse, bu takımın kazanamayacak olmasının sebebi onları geride tutmanızdır.
He wrote a fine description of what happened there.
- O, orada ne olduğu ile ilgili güzel bir açıklama yazdı.
Can you be more explicit?
- Biraz daha açık olabilir misin?
I don't like it when mathematicians who know much more than I do can't express themselves explicitly.
- Benim bildiğimden çok daha fazla bilen matematikçiler kendilerini açıkça ifade edemedikleri zaman bundan hoşlanmam.
For a professional, he gave a poor account of himself in today's game.
- Bir profesyonele göre, bugünkü oyunda kendisiyle ilgili garip bir açıklama yaptı.
Professors should explain everything in detail, not be succinct and always tell students to go home and read their books.
- Profesörler, her şeyi detaylı bir şekilde açıklamalılar, kısa ve öz olmamalılar ve her zaman öğrencilere eve gitmelerini ve kitaplarını okumalarını söylemeliler.
I don't understand this word. Could you paraphrase it?
- Bu sözcüğü anlamıyorum. Onu açıklayabilir misin?
Tom isn't very open to criticism.
- Tom eleştiriye çok açık değil.
The park is open to everybody.
- Park herkese açıktır.
There Akai joins them and it becomes a free-for-all in front of the finish line.
- Orada Akai onlara katılır ve bu bitiş çizgisinin önünde herkese açık bir yarışma olur.
My door is always open. Feel free to visit when you want.
- Kapım her zaman açık. İstediğin zaman ziyaret etmeye çekinme.
After the wind has stopped, let's sail the boat off to the open sea.
- Rüzgar durduktan sonra, tekneyle açık denize yelken açalım.
When we awoke, we were adrift on the open sea.
- Uyandığımız zaman, açık denizde akıntıya kapılıp sürükleniyorduk.
He confessed his crime frankly.
- Suçunu çok açık bir şekilde itiraf etti.
Here everything is forbidden that isn't expressly permitted.
- Burada açıkça izin verilmeyen her şey yasaktır.
During clear weather, the coast of Estonia is visible from Helsinki.
- Açık havada, Estonya kıyısı Helsinki'den görülebilir.
The window was wide open.
- Pencere tamamen açıktı.
The door was wide open.
- Kapı sonuna kadar açıktı.
We've decided to paint the walls light blue.
- Duvarları açık maviye boyamaya karar verdik.
He explained at length what had been decided.
- O, neye karar verildiğini uzun uzadıya açıkladı.
Tom has been declared brain dead.
- Tom'un beyin ölümü açıklandı.
Tom declared himself bankrupt.
- Tom iflas ettiğini açıkladı.
Fadil exposed his dark secret.
- Fadıl karanlık sırrını açıkladı.
After the wind has stopped, let's sail the boat off to the open sea.
- Rüzgar durduktan sonra, tekneyle açık denize yelken açalım.
We had a party in the open.
- Bizim açık havada bir partimiz vardı.
The company incurred a deficit of $400 million during the first quarter.
- Şirket ilk çeyrekte 400 milyon dolar açık verdi.
Lower taxes don't cause deficits.
- Düşük vergiler açıklara neden olmaz.
Tom is candid about his past.
- Tom geçmişi konusunda çok açıktır.
He officially announced his candidacy.
- O resmen adaylığını açıkladı.
Let me make myself crystal clear.
- Kendimi açık seçik ifade etmeme izin verin.
I don't like it when mathematicians who know much more than I do can't express themselves explicitly.
- Benim bildiğimden çok daha fazla bilen matematikçiler kendilerini açıkça ifade edemedikleri zaman bundan hoşlanmam.
Tom explicitly told Mary not to do that.
- Tom açıkça Mary'ye bunu yapmamasını söyledi.
Tom noticed the door was unlocked.
- Tom kapının açık olduğunu fark etti.
Tom pushed the unlocked door open.
- Tom kilidi açık kapıyı iterek açtı.
Thank you for this revealing lecture!
- Bu açıklayıcı ders için teşekkürler!
According to the manufacturer's directions, tires should be changed every 10 years.
- İmalatçının açıklamasına göre, her on yılda bir değiştirilmeli.
He is very direct about it.
- O, bu konuda açıktır.
Their deep love for each other was unequivocal.
- Onların birbirlerine duydukları derin aşk oldukça açık.
This is quite unequivocal.
- Bu oldukça açık anlamlıdır.
We spent the day in the open air.
- Günü açık havada geçiririz.
People who regularly work in the open air do not suffer from sleeplessness.
- Düzenli olarak açık havada çalışan kişiler uykusuzluk sıkıntısı çekmezler.
Most of the hotels are open all year round.
- Otellerin çoğu tüm yıl boyunca açıktır.
Strictly speaking, the earth is not round.
- Açıkçası dünya yuvarlak değil.
Tom left the box unprotected.
- Tom kutuyu açık bıraktı.
Write unambiguous texts.
- Açık anlamlı metin yazın.
Write clear and unambiguous texts!
- Açık ve net metinler yazın!
In the summer, we enjoy outdoor sports.
- Yazın, açık hava sporlarını severiz.
Tom loves being outdoors.
- Tom açık havayı çok seviyor.
He bore an unmistakable reference to his father. It made his mother cry.
- O, babasına açık bir referans taşıyordu. Bu, annesini ağlattı.
I defy you to make it public.
- Onu açıklamak için sana meydan okuyorum.
The facts did not become public for many years.
- Gerçekler uzun yıllar boyunca açıklanmadı.
Racism today isn't so overt.
- Irkçılık bugün çok açık değildir.
On cloudy days, you can hear distant sounds better than in clear weather.
- Bulutlu günlerde, uzaktaki sesleri açık havadakilerden daha iyi duyarsın.