Her sabah yürüyüş yapardım.
- I used to take a walk every morning.
O nehir boyunca sık sık yürüyüş yapardım.
- I used to often take walks along that river.
Benim Japon öğretmenim fiil çekimlerini hatırlamamıza yardımcı olan bir şarkı kullanırdı. Hiç kimse gerçekten birlikte söylemezdi.
- My Japanese teacher used to use a song to help us remember verb conjugations. No one really sang along.
O, atmosferdeki karbon dioksit miktarlarının artmasından dolayı Dünyanın ısınmasını tanımlamak için kullanılan bir terimdir.
- It is a term used to describe the warming of the earth due to increasing amounts of carbon dioxide in the atmosphere.
O, ondan nefret ederdi.
- She used to hate him.
Mary, Tom'la evlenmeyi hayal ederdi.
- Mary used to dream about marrying Tom.
Herkesin önünde konuşmalar yapmaya alışık değilim.
- I'm not used to making speeches in public.
Tom yalın ayak yürümeye alışık değildir.
- Tom isn't used to walking barefooted.
O uzun mesafe yürümeye alışkın.
- He is used to walking long distances.
Erken kalkmaya alışkınım.
- I'm used to keeping early hours.
He was shivering a little, for he had always been used to sleeping in a proper bed, and by this time his coat had worn so thin and threadbare from hugging that it was no longer any protection to him.