Let's not exaggerate the facts.
- Gerçekleri abartmayalım.
Tom tends to exaggerate.
- Tom abartma eğilimindedir.
This description of events is completely exaggerated, even if it's essentially true.
- Olayların bu açıklaması tamamen abartılmış, üstelik doğru olsa bile.
He let out an exaggerated groan and put his hand on the doorknob.
- O, abartılı bir inleme çıkardı ve elini kapı tokmağına koydu.
I thought Tom was exaggerating.
- Tom'un abarttığını sanıyordum.
I can see Tom wasn't exaggerating.
- Tom'un abartmadığını anlayabiliyorum.
The company overstated its profits.
- Şirket kârını abarttı.
I don't want to overstate things.
- Her şeyi abartmak istemiyorum.