Peter vazoyu kırmak niyetinde değildi.
 - Peter didn't intend to break the vase.
Tom kapıyı kırmak için uğraşmaya başladı.
 - Tom began trying to break down the door.
Çok yorgun olduğum için öğle yemeği molası sırasında biraz uyudum.
 - I slept a little during lunch break because I was so tired.
Oralarda bir yerde bir çay molası verelim.
 - Let's have a tea break somewhere around there.
Savaş çıksa ne yaparsın?
 - What would you do if war were to break out?
O, kahvaltıdan önce bir yürüyüşe çıktı.
 - He took a walk before breakfast.
Bizim sosyal engelleri yıkmak için çok çalışmamız gerekmektedir.
 - We must work hard to break down social barriers.
Plastik kolayca kırılmaz.
 - Plastic does not break easily.
Bambu eğildi ama kırılmadı.
 - The bamboo gave but did not break.
Tom Mary'nin kalbini kırmak istemiyordu.
 - Tom didn't want to break Mary's heart.
Lütfen bu vazoyu kırmamak için dikkatli ol.
 - Please be careful not to break this vase.
Bir kazma sert zemin yüzeyleri parçalamak için kullanılan uzun saplı bir araçtır.
 - A pick is a long handled tool used for breaking up hard ground surfaces.