Benim kitaplarım Rumence, onunkiler ise İngilizce.
- My books are in Romanian; hers are in English.
Onun tarafından oraya tek başına gitmemesi tavsiye edildi.
- She was advised by him not to go there by herself.
Onun hikayesi onunkinden çok daha ilginç.
- His story is much more interesting than hers.
Benim kitaplarım Rumence, onunkiler ise İngilizce.
- My books are in Romanian; hers are in English.
Ona kendi odamı gösterdim.
- I showed her my room.
Banka ona 500 dolar ödünç verdi.
- The bank lent her 500 dollars.
Onun görünümünü çekici bulurum.
- I find her appearance attractive.
Onun ailesi ile ilgili hiçbir şey bilmiyorum.
- I don't know anything about her family.
Emi kendine yeni bir elbise ısmarladı.
- Emi ordered herself a new dress.
O, sırrı kendine sakladı.
- She kept the secret to herself.
Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.
- He promised to meet her at the coffee shop.
Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.
- She promised to meet her at the coffee shop.
Ben, o kızın kendisine yeni bir görünüm vermek için saçını kestiğini düşünüyorum.
- I think that girl cut her hair to give herself a new look.
Kendisini ateşle ısıttı.
- She warmed herself by the fire.
Herkes ondan iyi şekilde bahseder.
- Everybody speaks well of her.
Bu eski madeni paraları ondan aldım.
- I got these old coins from her.
455 kadından bir kadın gebeliğinin yirminci haftasına kadar hamile olduğunu fark etmez.
- One out of 455 women doesn't realize she's pregnant until the twentieth week of pregnancy.
O bencil bir kadındır.
- She is a selfish woman.
Yumi oraya kendi gitti.
- Yumi went there by herself.
Bu, onun kendi çizimi olan bir resimdir.
- This is a picture of her own painting.
O kekelemeye başladığında sınıf arkadaşları gülmekten kendilerini alamadılar.
- When she began to stutter, her classmates couldn't help laughing.
İnsanlar kendilerini korumak için sığınaklar tasarladı.
- People devised shelters in order to protect themselves.
Kendisine HAYIR dedi. Yüksek sesle EVET dedi.
- She said NO to herself. She said YES aloud.
Mary gerçekten harika. O benim için harika bir yemek pişirdi ve bulaşıkları bile kendisi yıkadı.
- Mary is really great. She cooked a wonderful meal for me and even washed the dishes herself.
O kötü bir dişini çektirdi.
- She had a bad tooth taken out.
Son elli senedir canını dişine takıp çalışıyor! Kendini tükenmiş hissetmesi çok normal!
- She's been working her butt off for the last 50 years! Of course, she feels burnt out!
The lady with the green feathers in her hat. A big Gainsborough hat. I am quite sure it was Miss Hartuff..
This is her book.
I asked Mary, but she said that she didn't know.
She is a beautiful boat, isn't she?.
She goes running every morning.
- O her sabah koşmaya gider.
These are on sale everywhere.
- Bunlar her yerde satılıyor.
His daughter is eager to go with him anywhere.
- Kızı onunla her yere gitmeye hevesli.
Can you see anything in there?
- Orada herhangi bir şey görebiliyor musun?
Brush your teeth after each meal.
- Her yemekten sonra dişlerini fırçala.
How many times does the bus run each day?
- Otobüs her gün kaç kez çalışır?
Bill is honest all the time.
- Bill her zaman dürüsttür.
Open an image and select an image layout. Click Open for opening an image. Click Quit for quitting the program. Image Layout feature allows you to view in any layout.
- Bir resim açın ve bir resim düzeni seçin. Bir resim açmak için Aça tıklatın. Programdan çıkmak için Çıkışı tıklatın. Resim Düzeni özelliği herhangi bir düzende göstermenize olanak tanır.
Pandas spend at least 12 hours each day eating bamboo.
- Pandalar her gün en az 12 saati bambu yiyerek geçirirler.
Tom came into the living room, not wearing any pants.
- Tom herhangi bir pantolon giymeden oturma odasına girdi.
How many omnivorous children are patients in hospital?
- Hastanede her şeyi yiyen kaç çocuk hasta var?
Tom is omnilingual. He can speak every language on Earth.
- Tom omnilingualdir. O, Dünya'daki her dili konuşabilir.
Although each person follows a different path, our destinations are the same.
- Her insan farklı bir yol izlesede, hedeflerimiz aynıdır.
Each person paid one thousand dollars.
- Her biri bin dolar ödedi.
Every single word you say is a lie.
- Söylediğin her söz bir yalan.
I think about that every single day.
- Her gün onu düşünürüm.
For all his genius, he is as unknown as ever.
- Bütün dehasına rağmen, o her zaman olduğu kadar bilinmiyor.
He was in favor of equality for all.
- O, herkes için eşitliğin lehindeydi.
Either way will lead you to the station.
- Her iki yol da seni istasyona götürecektir.
You may take either of the two books.
- İki kitaptan herhangi birini alabilirsin.
Whatever has a beginning also has an end.
- Her yokuşun bir de inişi vardır.
I'll do whatever you want me to do.
- Ben senin yapmamı istediğin her şeyi yapacağım.
His parents helped whoever asked for their help.
- Onun ebeveynleri yardımlarını isteyen herkese yardım etti.
Give it to whoever wants it.
- Onu her kim isterse ona ver.