eskimiş

listen to the pronunciation of eskimiş
Türkçe - İngilizce
old

That pronunciation is old-fashioned. - O telaffuz eskimiştir.

She gave me these old coins. - Bana bu eskimiş madeni paraları verdi.

worn
decrepit
worm eaten
(elbise) shiny
detrited
out
superannuated
old; hackneyed
rusty
obsolescent
stale
dated
moss-grown
worn out
well-worn
outworn
effete
timeworn
the worse for wear
archaic
shot
hackneyed
obsolete

Your computer is obsolete. You need to buy a new one. - Bilgisayarınız eskimiş. Yeni bir tane almalısınız.

twice-told
foxy
shopworn
wormeaten
corny
well worn
moss grown
mossgrown
twice
wornout
eski
old

These are very old books. - Bunlar çok eski kitaplar.

Soccer is an old game. - Futbol eski bir oyundur.

eskimiş giyecek
worn clothing
eskimiş, parçalanmış
outdated, broken
eskimiş (giysi)
out at the elbows
eski
former

The former Italian currency was the lira and its symbol was ₤. It's not related to the Turkish lira. - Eski İtalyan para birimi liretti ve sembolü ₤ idi. Liret Türk lirasıyla alâkalı değildir.

The former Argentine currency was Austral. Its symbol was ₳. - Arjantin'in eski para birimi Austral'di. Sembolü ₳ idi.

eski
ex
eski
{s} archaic
eski
past

This is the same old problem we've had the past three years. - Bu, son üç yıldır yaşadığımız eski soruna benzerdir.

If two past lovers can remain friends, it's either because they are still in love, or they never were. - İki eski âşık arkadaş kalabiliyorsa, ya onlar hâlâ aşıktır ya da hiç olmadılar.

eski
vintage

Is this a vintage car? - Bu eski model bir araba mı?

I bought it at the vintage clothing store. - Onu eski giysi dükkanından aldım.

eski
{s} ancient

The ancient Greeks knew as much about the solar system as we do. - Eski Yunanlar güneş sistemi hakkında bizim bildiğimiz kadar çok şey biliyorlardı.

Although many European researchers have studied ancient Persian literature in the nineteenth century, the new world is not paying attention to our contemporary literature. - Birçok Avrupalı ​​araştırmacılar on dokuzuncu yüzyılda eski Fars edebiyatı eğitimi almasına rağmen, yeni dünya çağdaş edebiyatımıza dikkat etmiyor.

eski
{i} restoration

Laser rays are used in the restoration of ancient works. - Lazer ışınları eski eserlerin restorasyonunda kullanılmaktadır.

eski
ci-devant
eski
outmoded
eski
passee
eski
disuse
eski
decrepit
eski
anterior
eski
old-timer
eski
(Gıda) aged

If it's not from Scotland and it hasn't been aged at least twelve years, then it isn't whisky. - Eğer İskoçya'dan gelmiyorsa ve en az on iki yıl eskitilmediyse o zaman o, viski değildir.

eski
fusty
eski
paleo-
eski
ex-

Tom is Mary's ex-boyfriend. - Tom Mary'nin eski erkek arkadaşı.

Mary is Tom's ex-wife. - Mary'nin eski-karısıdır.

eski
(Dilbilim) given

Tom should've given Mary his old guitar. - Tom, Mary'ye eski gitarını vermeliydi.

Maybe I shouldn't have given Tom my old bicycle. - Belki Tom'a eski bisikletimi vermemeliydim.

eski
shabby

Apparently that shabby flat is vacant. - Anlaşılan o eski püskü daire boş.

Tom's clothes were shabby. - Tom'un giysileri eskimişti.

eski
(Bilgisayar) out-of-date
eski
by gone
eski
older

Which book is older, this one or that one? - Hangi kitap daha eskidir, bu mu yoksa şu mu?

Our car is three years older than yours. - Arabamız sizinkinden üç yıl daha eski.

eski
back

The old church on the hill dates back to the twelfth century. - Tepenin üstündeki eski kilise on ikinci yüzyıla kadar uzanmaktadır.

Hearing this song after so long really brings back the old times. - Bu kadar uzun bir zamandan sonra bu şarkıyı İşitmek gerçekten eski zamanları geri getiriyor.

eski
of yore

Whom the gods love die young, was said of yore. - Tanrıların sevdikleri genç ölür, denirmiş eskiden.

Whom the gods love die young, was said of yore. - Tanrıların sevdiği insan genç ölür, demiş eskiler.

eski
old-fashioned

My daughter tells me I'm old-fashioned because I don't use a cellphone. - Kızım eski kafalı olduğumu söyler çünkü cep telefonu kullanmam.

Tom certainly has some pretty old-fashioned ideas. - Tom'un kesinlikle bazı oldukça eski-moda fikirleri var.

eski
worn-out

Now that we've bought new furniture for the room, why not throw away this old, worn-out furniture? - Madem ki oda için yeni mobilya aldık,neden bu eski, yıpranmış mobilyayı atmıyoruz?

eski
chronic
eski
dated
eski
(Askeri) predecessor
eski
cut-and-dried
eski
corny
eski
ex-service
eski
(Bilgisayar) from

He still writes novels from time to time, but not as often as he used to. - O hâlâ zaman zaman romanlar yazar fakat eskisi kadar sık değil.

I got these old coins from her. - Bu eski madeni paraları ondan aldım.

eski
outdated

We’ve all heard of outdated laws that remain on the books from earlier times, many of which are good for a few laughs. - Hepimiz eski zamanlardan kitaplarda kalan eski yasaları duyduk, bunların çoğu birkaç kahkaha için iyidir.

eski
preconceived
iyice eskimiş
well worn
iyice eskimiş
well-worn
eski
passe

The former president of South Africa has passed away. - Güney Afrika'nın eski devlet başkanı vefat etti.

eski
superannuated
eski
obsolete

This is an obsolete usage. - Bu eski bir kullanımdır.

Your computer is obsolete. You need to buy a new one. - Bilgisayarınız eskimiş. Yeni bir tane almalısınız.

eski
used

Soccer is more popular in Japan than it used to be. - Futbol Japonya'da eskisinden daha popüler.

Linda does not dance much now, but I know she used to a lot. - Linda şimdi çok dans etmiyor fakat eskiden çok dans ettiğini biliyorum.

eski
erstwhile
eski
shot
eski
bygone

I'm willing to let bygones be bygones. - Eski defterleri kapatmaya hazırım.

eski
unto
eski
abrade
eski
disused
eski
late

I have a hard time seeing the logic of this latest decision of his. He just isn't as sharp as he used to be. - Onun bu son kararının mantığını anlamada sıkıntı çekiyorum. O eskisi kadar zeki değil.

Sooner or later, we'll have to buy a new TV since the TV we have now is a very old model. - Er ya da geç, şu an sahip olduğumuz TV çok eski bir model olduğu için yeni bir televizyon almak zorunda kalacağız.

eski
antiquated

I prefer antiquated models. - Eski modelleri tercih ederim.

eski
the old
eski
an old
dükkânda eskimiş
shop soiled
dükkânda eskimiş
shopworn
eski
old, ancient
eski
vet
eski
earlier

Tom now has to get up much earlier than he used to. - Tom şimdi eskisinden çok daha erken kalkmak zorunda.

He came a little earlier than he used to. - Eskisinden biraz daha erken geldi.

eski
old-time
eski
prior

Tom has no prior criminal record. - Tom'un eski suç kaydı yok.

eski
old timer
eski
of long standing
eski
onetime
eski
old, bygone; ancient; former, veteran, ex, late, onetime, previous; obsolete, obsolescent; archaic, dated; old-fashioned, antiquated, out of date, outmoded, dated, corny; worn-out, shabby; secondhand, used; back
eski
former, ex-; veteran
eski
veteran
eski
immemorial

Students have complained about homework assignments since time immemorial. - Öğrenciler çok eski zamanlardan beri ev ödevleri hakkında yakınıyorlar.

eski
trite
eski
sometime

In Japan, we still sometimes see someone use an abacus, but not as often as we used to. - Japonya'da hala bazen birinin abaküs kullandığını görüyoruz, ancak eskisi kadar sık değil.

Sometimes Tom came to meet his old friends. - Bazen Tom eski dostlarıyla görüşmeye geliyordu.

eski
previous

He didn't give us his previous employment record. - O bize eski iş kaydını vermedi.

eski
past events, what went before
eski
old, worn-out; secondhand
eski
quondam
eski
cut and dried
eski
olden

But where are the snows of olden days? - Ama eski günlerin karları nerede?

eski
out of date

This old book is quite out of date. - Bu eski kitap oldukça demode.

eski
of old

He went to Rome, where he saw a lot of old buildings. - O, Roma'ya gitti, orada bir sürü eski binalar gördü.

There are a lot of old cities in Italy. Rome and Venice, for example. - İtalya'da birçok eski kent vardır. Örneğin Roma ve Venedik.

eski
ancient; early
eski
{s} early

Modern cars differ from the early ones in many ways. - Modern arabalar birçok yönden eski olanlardan farklıdır.

Tom didn't need to get up as early as he did. - Tom'un eskisi kadar erken kalkmasına gerek yoktu.

eski
elder

An old man entered the old church with his elder son, his younger daughter and her little baby. - Yaşlı bir adam, büyük oğlu, küçük kızı ve küçük bebeği ile eski kiliseye girdi.

eski
rede
eski
ripsnorter
eski
art

Kabuki is an old Japanese art. - Kabuki eski bir Japon sanatıdır.

Do you know an artist who can restore this old picture for me? - Bu eski resmi benim için onarabilecek bir ressam biliyor musun?

eski
auld
eski
hast
eski
whilom
eski
morrow
eski
cathay
eski
caution
eski
shouldst
eski
erst
eski
let

He threw away a bunch of old letters. - Bir sürü eski mektup attı.

It's been so long since we've met, let's have a drink or two and talk about the good old days. - Tanıştığımızdan beri uzun zaman oldu, bir ya da iki içki içelim ve iyi eski günlerden konuşalım.

eski
spissitude
eski
mistress
eski
hoar
eski
{s} secondhand
eski
daguerreotype
eski
saturnine
eski
shalt
eski
gyve
eski
eth
eski
cidevant
eski
old time
eski
hartshorn
eski
hooch
eski
ancients
eski
{s} crusted
çok eskimiş
threadbare

He was wearing a threadbare suit. - O çok eskimiş bir takım elbise giyiyordu.

Türkçe - Türkçe
kalık
(Osmanlı Dönemi) MEFZUR
Eski
(Osmanlı Dönemi) BASTÂN
Eski
ezeli
Eski
(Osmanlı Dönemi) ÂTIK
eski
Çok kullanmaktan yıpranmış, harap olmuş (şey)
eski
Çoktan beri var olan, üzerinden çok zaman geçmiş bulunan: "Ey benim eski duygularım, eski düşüncelerim
eski
Herhangi bir meslekte uzun süreden beri çalışmış olan
eski
Geçerli olmayan: "Bugün mekteplerimiz artık o eski mektepler değildir."- R. N. Güntekin
eski
Çoktan beri var olan, üzerinden çok zaman geçmiş bulunan
eski
Mesleğinde uzmanlaşmış, tecrübesi olan
eski
Önceki, sabık
eski
Geçmiş çağlardaki: "Kendimi eski zamanların eski bir gecesinde gayet geç bir saatte sokakta dolaşıyorum sanıyordum."- R. N. Güntekin
eski
Geçerli olmayan
eski
Mesleğinde uzmanlaşmış, deneyimi olan
eski
Geçmiş çağlardaki
eski
Neden böyle uzaksınız benden?"- N. Ataç. Çok kullanmaktan yıpranmış, harap olmuş şey: "Ben babamın eskilerinden uydurma şeylerle giyiniyordum."- H. Z. Uşaklıgil. Önceki, sabık: "Anlatışına bakılırsa, eski kâtibe, şimdi fevkalade şık giyiniyormuş."- H. Taner
eski
Herhangi bir görevden düştüğü veya durumunu yitirdiği için bir kimsenin eski saygınlığının kalmadığını bildirir
eski
Herhangi bir görevden düştüğü veya durumunu yitirdiği için bir kimsenin eski saygınlığının kalmadığı durumlarda kullanılır
eskimiş