Yaşlı adam kalbi için güçlü ilaçlar alıyor.
- The elderly man takes strong drugs for his heart.
Yaşlılara saygı duyarım.
- I respect the elderly.
Yaşlı bir adam, büyük oğlu, küçük kızı ve küçük bebeği ile eski kiliseye girdi.
- An old man entered the old church with his elder son, his younger daughter and her little baby.
Büyük kızım Magdalena bir melek gibidir.
- My elder daughter Magdalena is like an angel.
Ağabeyim büyük bir ticari kuruluşta görev yapıyor.
- My elder brother got a position in a big business.
Mürver suyunu severim.
- I love elderberry juice.
Bana bu eskimiş madeni paraları verdi.
- She gave me these old coins.
O telaffuz eskimiştir.
- That pronunciation is old-fashioned.
Futbol eski bir oyundur.
- Football is an old game.
Eski tekerlekleri yenisiyle değiştir.
- Replace the old tires with new ones.
Tom yaşlı bir bayana koltuğunu verdi.
- Tom gave his seat to an elderly lady.
Yaşlı adam kalbi için güçlü ilaçlar alıyor.
- The elderly man takes strong drugs for his heart.
John Bill kadar yaşlı değil; çok daha genç.
- John is not as old as Bill; he is much younger.
Yaşlı adam duymakta zorlanıyor.
- The old man was hard of hearing.
Ağabeyim gerçekten uzun boylu, yaklaşık 1.80m.
- My elder brother is really tall, about 1.8m.
Ağabeyim felsefesi üzerine bir otoritedir.
- My elder brother is an authority on philosophy.
Ablam iyi gitar çalar.
- My elder sister is good at playing the guitar.
Bizim büyük büyük büyük annemiz ablam doğduktan sonraki gün öldü.
- Our great-great-grandmother died the day after my elder sister was born.
Seni görmekten ve eski zamanlardan bahsetmekten zevk aldım.
- I have enjoyed seeing you and talking about old times.
Tom ve Mary eski zamanlar hakkında konuşmak istediler.
- Tom and Mary wanted to talk about old times.
Eski güzel günler ne kadar harikaydı.
- How wonderful were the good old days.
On yaşındayken, ne zaman on altı yaşımda olacağımı, hayatımın harika olacağını düşünürdüm.
- When I was 10 years old, I thought that when I would be 16, my life would be cool.
Gerçeği bilecek kadar tecrübeli.
- She's old enough to know the truth.
Bu bayat ekmek bir kaya kadar sert.
- This old bread is as hard as a rock.
Bu ekmek ne kadar bayat?
- How old is this bread?
Tom huysuz yaşlı bir ihtiyar.
- Tom is a grouchy old man.
O büyük, ihtiyar meşe ağacının dibinde çimlere uzanıp, gövdesine adlarımızın baş harflerini kazıyacağım.
- I'm going to lay you down in the green grass underneath that big old oak tree and then carve our initials into its trunk.
Afet bölgesine gönderilmek üzere hazır eski giysiler ile dolu üç yüz karton kutu vardı.
- There were three hundred cardboard boxes filled with old clothes ready to be sent to the disaster area.
Tom oyuncak ayıları, kartpostal ve pulları, eski paraları, taş ve mineralleri, trafik plakaları ve jant kapaklarını yani kısacası hemen hemen her şeyi toplar.
- Tom collects teddy bears, postcards and stamps, old coins, stones and minerals, number plates and hubcaps - in short: almost everything.
O yaşlı ve deneyimli.
- She is old and experienced.
Yaşlı adam hayat hakkında birçok konuda deneyimli ve bilgili.
- The old man is wise and knows many things about life.
Onun kocası o eski şapkasını atmasını istedi.
- Her husband asked her to throw that old hat away.
Biz zamanlar kocası yıllar önce ölmüş olan yaşlı bir kraliçe vardı ve onun da güzel bir kızı vardı.
- There was once upon a time an old Queen whose husband had been dead for many years, and she had a beautiful daughter.
Ağabeyim felsefesi üzerine bir otoritedir.
- My elder brother is an authority on philosophy.
Ağabeyim çok hızlı bir şekilde ev ödevini bitirdi.
- My elder brother finished his homework very quickly.
Oldukça yaşlılara kim bakmalı?
- Who should look after the elderly?
İhtiyar heyeti onu köyden kovmaya karar verdi.
- The elders decided to expel him from the village.
Gençler yaşlılarına saygı duymalıdır.
- Young people should respect their elders.
Annem ve babam bana yaşlılara saygı göstermeyi öğretti.
- My parents taught me to respect my elders.
İki yıl önce yaşlılıktan öldü.
- He died of old age two years ago.
Yaşlılık günlerim için para tasarruf ediyorum.
- I'm saving money for my old age.
We were presented to the village elder.
After being a member of the Church for a while, Bill was ordained to the office of elder.
Jack had been an elder for only a few days when he received a new calling.
One of the long-time leaders in the Church is Elder Packer.
But over my old life, a new life had formed.
My great-grandfather lived to be a hundred and one years old.
a wrinkled old man.
When he got drunk and quarrelsome they just gave him the old heave-ho.
We're having a good old time.
The footpath follows the route of an old railway line.
Your constant pestering is getting old.
an old friend.
An old loaf of bread.
I find that an old toothbrush is good to clean the keyboard with.
My elder brother got a position in a big business.
- My older brother got a position in a big business.
You must be polite to your elders.
- Honour the face of the old man.
She is a good deal older than he.
- She's a lot older than he is.
She is three years older than I am.
- She's three years older than I am.
... many elderly as children. This is the first time in human history that the elder population ...