çocuksuz

listen to the pronunciation of çocuksuz
Türkisch - Englisch
childless

Tom and Mary died childless. - Tom ve Mary çocuksuz öldüler.

I'm single and childless. - Bekarım ve çocuksuzum.

without encumbrances
without encumbrance
issueless
without children
çocuk
kid

Do you have any kids? - Hiç çocukların var mı?

When I was a kid, I used to think that fairy floss and clouds were alike. - Çocukken pamuklu şekerin ve bulutların benzer olduklarını düşünürdüm.

çocuk
child

People of Almaty, let us create a child-friendly city! - Alma-Ata halkı, haydi çocuk dostu bir şehir yaratalım!

He gathered his children around him. - O, çocuklarını kendi etrafına topladı.

çocuksuz aile
childless families
çocuksuz ölmek
die without issue
çocuksuz ölmek
die childless
çocuk
{i} baby

Tom thinks there's a good possibility that Mary will agree to babysit the children on Friday night. - Tom Mary'nin Cuma gecesi çocuklara bakıcılık yapmayı kabul edeceğine dair büyük bir olasılık olduğunu düşünüyor.

Tom wants Mary to babysit his children. - Tom, Mary'nin çocuklarına bakıcılık yapmasını istiyor.

çocuk
children

Larry Ewing is married and the father of two children. - Larry Ewing evli ve iki çocuk babasıdır.

He gathered his children around him. - O, çocuklarını kendi etrafına topladı.

çocuk
(ısk.) bairn
çocuk
fairy

The children love listening to fairy tales. - Çocuklar masal dinlemeyi sever.

When I was a kid, I used to think that fairy floss and clouds were alike. - Çocukken pamuklu şekerin ve bulutların benzer olduklarını düşünürdüm.

çocuk
juvenile

The increase in juvenile delinquency is a serious problem. - Çocuk suçluluğundaki artış ciddi bir sorundur.

Isn't that a little juvenile? - O küçük bir çocuk değil mi?

çocuk
kid's

This park is a little kid's paradise. - Bu park küçük çocukların cennetidir.

çocuk
bairn
çocuk
dandiprat
çocuk
enfant
çocuk
bantling
çocuk
mite
çocuk
bambino
çocuk
chick

I had chicken pox as a kid. - Ben bir çocukken suçiçeği geçirdim.

Chicken pox is an itchy nuisance for kids. - Suçiçeği, çocuklar için kaşıntılı bir baş belasıdır.

çocuk
(deyim) the small fry
çocuk
(Latin) infantia
çocuk
stripling
çocuk
encumbrance
çocuk
youngster
Çocuk
childrens
Çocuk
paediatric
çocuk
kinder

When she was in kindergarten, all the boys used to call her princess. - O, anaokulundayken, bütün erkek çocukları ona prenses derdi.

Kindergarten children act better than Tom and his friends do. - Anaokulu çocukları Tom ve arkadaşlarının yaptığından daha iyi hareket eder.

çocuk
children's
Çocuk
(Tıp) offspring
çocuk
junior

Tom and Mary had a child and called him Tom Junior. - Tom ve Mary'nin bir çocukları vardı ve ona Tom Junior adını verdiler.

çocuk
son

Tom told his son the story about a monster that ate children. - Tom oğluna çocukları yiyen bir canavar hakkındaki hikayeyi anlattı.

The boy singing a song is my brother. - Şarkı söyleyen çocuk benim erkek kardeşimdir.

çocuk
childish. Ç
çocuk
(erkek) nipper
çocuk
child, infant
çocuk
infant

There have been several cases of infantile paralysis. - Birkaç çocuk felci vakası olmuştur.

I'm instinctively bad with children and infants. - Çocuklara ve bebeklere içgüdüsel olarak kötü davranıyorum.

çocuk
child, chit, youngster, kid; infant; kid, boy, childish person; childish, infantile
çocuk
moppet
çocuk
seed

The children collect seeds of various shapes and colours. - Çocuklar çeşitli şekil ve renklerde tohum toplarlar.

çocuk
brat

Some prominent tennis players behave like spoiled brats. - Bazı önde gelen tenis oyuncuları şımarık çocuklar gibi davranırlar.

You shouldn't allow your son to act like a selfish brat. - Oğlunun bencil bir çocuk gibi davranmasına izin vermemelisin.

çocuk
infantile

There have been several cases of infantile paralysis. - Birkaç çocuk felci vakası olmuştur.

çocuk
chit
çocuk
progeny
çocuk
spoil

A child is spoiled by too much attention. - Çocuk çok fazla ilgi ile şımarır.

I don't like spoiled children. - Ben şımarık çocukları sevmem.

çocuk
kiddie
çocuk
creche
çocuk
infantine
çocuk
encumber
çocuksuz
Favoriten