vesile

listen to the pronunciation of vesile
Türkçe - İngilizce
occasion

I have eaten at Chuck's Diner on several occasions. - Ben çeşitli vesilelerle Chuck's Diner'da yemek yedim.

I hate his talking big on every occasion. - Onun her vesileyle büyük konuşmasından nefret ediyorum.

means, cause; opportunity
score
means
opportunity; pretext
purchase
handle
peg
means, cause: bu vesileyle thus/as a result of this
pretext
matter
opportunity (occasion)
vesile olan
(Politika, Siyaset) conducive
vesile olmak
conduce to
vesile olmak
Conduce
vesile olmak
to conduce (to)
bu vesile ile
hereby

I hereby declare the opening of the Olympic Games. - Bu vesile ile Olimpiyat Oyunlarının açılışını ilan ediyorum.

vesile olmak
conduce toward
bu vesile ile
herewith
vesile olmak
occasion
Türkçe - Türkçe
Sebep, bahane: "Arkadaşlar birer vesile ile dağıldılar ve beni Besim Beyle yalnız bıraktılar."- M. Ş. Esendal
(Osmanlı Dönemi) sebep, bahane, vasıta, fırsat
Sebep, bahane
Elverişli durum, fırsat: "Muhasebeci, yerden temennalar, gevrek kahkahalar arasında bir vesile ile, kuru üzümden iki çekilmiş yirmi iki grado sert rakısını methetti."- R. H. Karay
VESİLE
(Osmanlı Dönemi) Kendisi ile başkasına yaklaşılan şey
VESİLE
(Osmanlı Dönemi) (Vâsile) Bahane, sebeb
VESİLE
(Osmanlı Dönemi) Elverişli durum
VESİLE
(Osmanlı Dönemi) Fırsat
VESİLE
(Osmanlı Dönemi) Pâye, rütbe
VESİLE
(Osmanlı Dönemi) Kurbiyet
VESİLE
(Osmanlı Dönemi) Baba
VESİLE
(Hukuk) Yol, neden, vasıta, araç, bahane, fırsat
VESİLE
(Osmanlı Dönemi) Cennet'te bir menzil adı. El-Vesiletü menziletün fi-l Cenneti hadis-i şerifi bunu te'yid ediyor
VESİLE
(Osmanlı Dönemi) Vasıta. Yol
vesile