He went to Paris two years ago.
- O, Paris'e iki yıl önce gitti.
Marilyn Monroe died 33 years ago.
- Marilyn Monroe, 33 yıl önce öldü.
Tom divorced his first wife more than fifteen years ago.
- Tom on beş yıldan daha önce ilk eşinden boşandı.
We'll go to Hong Kong first, and then we'll go to Singapore.
- Önce Hong Kong'a gideceğiz ve sonra Singapura gideceğiz.
I showered before breakfast.
- Kahvaltıdan önce duş aldım.
Anime director Satoshi Kon died of pancreatic cancer on August 24, 2010, shortly before his 47th birthday.
- Anime yönetmeni Satoshi Kon, kırk yedinci doğum gününden kısa süre önce 24 Ağustos 2010 tarihinde pankreas kanserinden öldü.
Firstly, happiness is related to money.
- Öncelikle, mutluluk para ile ilgilidir.
Firstly, we mustn't be selfish.
- Her şeyden önce bencil olmamalıyız.
The pre-Islamic Arabs were nomads.
- İslam öncesi Araplar göçebeydiler.
What's your pre-tax income?
- Senin vergi öncesi gelirin nedir?
I know better than to climb mountains in winter without making all necessary preparations beforehand.
- Önceden gerekli tüm hazırlıkları yapmadan kışın dağlara tırmanmamam gerektiğini biliyorum.
We prepared snacks beforehand.
- Biz önceden aperatifleri hazırladık.
To start with, I must thank you for your help.
- Öncelikle yardımınız için size teşekkür etmeliyim.
To start with, who is that man?
- Her şeyden önce, o adam kim?
For one thing he is lazy, for another he drinks.
- Öncelikle o tembeldir, diğer taraftan içki içer.
For one thing, I don't have any money. For another, I don't have the time.
- Öncelikle, hiç param yok. ikinci olarak, zamanım yok.
Tom connected the TV to the antenna that the previous owner of his house had mounted on the roof.
- Tom TV'yi evin önceki sahibinin çatıya monte ettiği antene bağladı.
The conquest of İstanbul antedates the discovery of America.
- İstanbul'un fethi, Amerika'nın keşfinden önce gelir.
This building was erected 300 years ago.
- Bu bina 300 yıl önce inşa edildi.
This building was erected 300 years ago.
- Bu yapı 300 yıl önce dikildi.
Parents have a prior right to choose the kind of education that shall be given to their children.
- Ana baba, çocuklarına verilecek eğitim türünü seçmek hakkını öncelikle haizdirler.
Not being able to decide what the priority should be is the biggest problem.
- Önceliğin ne olması gerektiğine karar verememek en büyük sorundur.
In the first place it's necessary for you to get up early.
- Öncelikle erken kalkman gerekiyor.
Tom doesn't always get up early, but he always gets up before Mary does.
- Tom her zaman erken kalkmaz fakat her zaman Mary'den önce kalkar.
Check the enemy's progress before they reach the town.
- Düşman kasabaya ulaşmadan önce, onların ilerlemesini durdurun.
The student has already solved all the problems.
- Öğrenci tüm problemleri daha önce çözdü.
I need it by the morning of April 5, so it can be reviewed by other members prior to the meeting.
- 5 Nisan sabahına kadar ona ihtiyacım var, bu yüzden toplantıdan önce diğer üyeler tarafından gözden geçirilebilir.
It happened prior to my arrival.
- O, ben varmadan önce oldu.
You may as well say it to him in advance.
- Siz de ona önceden söyleyebilirsiniz.
You may as well say it to him in advance.
- Siz de ona önceden diyebilirsiniz.
Television shows violence, which influences, above all, younger people.
- Televizyon şiddet gösteriyor, her şeyden önce daha genç insanları etkiler.
They want, above all things, to live in peace.
- Onlar, her şeyden önce, barış içinde yaşamak istiyor.
I've got to take my library books back before January 25th.
- 25 Ocaktan önce kütüphane kitaplarımı geri götürmek zorundayım.
Let's go back before it begins to rain.
- Yağmur başlamadan önce geri dönelim.
Complete the following form to know who you could have been in a previous life.
- Önceki hayatınızda kim olabileceğinizi öğrenmek için aşağıdaki formu doldurunuz.
Has your neck thickened during the previous year?
- Boynun bir önceki yılda kalınlaştı mı?
At first I thought I liked the plan, but on second thought I decided to oppose it.
- Önce plandan hoşlandığımı düşündüm fakat ikinci düşünüşümde ona karşı çıkmaya karar verdim.
At first the job looked good to Tom, but later it became tiresome.
- Önceleri iş, Tom'a iyi göründü fakat daha sonra iş yorucu oldu.
Tell her it's a priority.
- Ona bunun bir öncelik olduğunu söyle.
That's clearly not a priority.
- O açıkça bir öncelik değil
First of all, I'm very worried about my daughter's health.
- İlk önce ben kızımın sağlığı hakkında çok kaygılıyım.
Boxers have to weigh in before a fight.
- Boksörler bir maçtan önce tartılmak zorundalar.
In which house did you live previously?
- Daha önce hangi evde yaşıyordun?
I recognized him immediately since we had previously met.
- Daha önce tanıştığımız için onu hemen tanıdım.
When one lucky spirit abandons you another picks you up. I just passed an exam for a job.
- Şanslı bir ruh seni terk ettiği zaman, bir başkası seni alır.Ben az önce bir iş sınavını geçtim.
The bullet just shaved his cheek.
- Az önce,kurşun onun yanağını sıyırarak geçti.
I just started using this site a little while ago.
- Bu siteyi biraz önce kullanmaya başladım.
Please come before 2:30.
- Lütfen 2.30'dan önce gel.
Duty should come before anything else.
- Görev başka her şeyden önce gelmeli.
Tom says he wants to get married right away.
- Tom bir an önce evlenmek istediğini söylüyor.
Why did you put the chicken in such a difficult place to get when you knew that I wanted to use it right away?
- Bir an önce onu kullanmak istediğimi bildiğin halde niçin tavuğu böyle alması zor bir yere koydun?
Forget what I have just told you.
- Biraz önce sana söylediğimi unut.
She just cleaned her room.
- O biraz önce odasını temizledi.
Tom has already signed up for that class.
- Tom o sınıfa daha önce kaydoldu.
I doubt that Tom knew that Mary was already married.
- Tom'un Mary'nin daha önce evli olduğunu bildiğinden şüpheliyim.
Have you seen such a wonderful movie before?
- Daha önce böyle harika bir film izlediniz mi?
I had never seen such a beautiful girl before.
- Ben daha önce böyle güzel bir kız hiç görmemiştim.
At first, I thought he was a teacher, but he wasn't.
- İlk önce öğretmen olduğunu sanmıştım ama değilmiş.
He didn't believe it at first.
- O, ona ilk önce inanmadı.
How did you hear about Tatoeba in the first place?
- Tatoeba'yı ilk önce ne zaman duydun?
I didn't want to be here in the first place.
- İlk önce burada olmak istemedim.
There was a castle here many years ago.
- Yıllar önce orada bir kale vardı.
Many years ago, I visited the center of Hiroshima.
- Yıllar önce, ben Hiroşima'nın merkezini ziyaret ettim.
In English the verb precedes the object.
- İngilizcede yüklem nesneden önce gelir.
Lightning precedes thunder.
- Şimşek gök gürültüsünden önce gelir.
He left the office just now.
- O, az önce ofisten ayrıldı.
It began raining just now.
- Az önce yağmur yağmaya başladı.
I have only just begun.
- Daha az önce başladım.
We've only just begun.
- Sadece az önce başladık.
You'll be there in no time.
- Bir an önce orada olacaksın.
You should tell Tom as soon as possible.
- Bir an önce Tom'a söylemelisin.
I lost the watch I had bought the day before.
- Bir gün önce aldığım saati kaybettim.
I met him the day before.
- Ben bir gün önce onunla tanıştım.
Zero comes before one.
- Sıfır birden önce gelir.
Zero is what comes before one.
- Sıfır birden önce gelen şeydir.
Tom left to go fishing shortly before dawn.
- Tom şafaktan hemen önce balık tutmaya gitmek için ayrıldı.
A man was seen acting suspiciously shortly before the explosion.
- Patlamadan hemen önce, şüpheli bir biçimde davranan bir adam görüldü.
Boxers have to weigh in before a fight.
- Boksörler bir maçtan önce tartılmak zorundalar.