sıkıcı

listen to the pronunciation of sıkıcı
Türkçe - İngilizce
dull

He found the movie very dull. - O, filmi çok sıkıcı buldu.

The coffee enabled me to stay awake during the dull concert. - Sıkıcı bir konser sırasında, kahve benim uyanık kalmamı sağladı.

boring

Being sick is very boring. - Hasta olmak çok sıkıcı.

I told you the concert was going to be boring. Why didn't you believe me? - Sana konserin sıkıcı olacağını söyledim. Niçin beni dinlemedin?

tedious

If life is ridiculous and absurd, be glad that it is not tedious. - Eğer hayat gülünç ve saçma ise dert etmeyin çünkü bu en azından sıkıcı değil demektir.

Waiting for a train is tedious. - Bir tren beklemek sıkıcı.

bald
(Konuşma Dili) as dull as ditch water
deadly

The party was perfectly deadly. - Parti tamamen sıkıcıydı.

bland
cumbersome
soul-destroying
pestilent
troublesome
prosaical
tame
vexatious
ditchwater
colourless
ditch-water
tightener
grim
droning
(Mimarlık) drip
inconvenient
colorless
nuisance
unexeciting
cheerless
Boring, tedious, tiresome, wearisome; irksome, bothersome
burdensome
gloomy
tiresome

Your friend is tiresome. - Arkadaşın can sıkıcı.

You're getting very tiresome. - Çok sıkıcı oluyorsun.

cut and dried
damnable
(kitap) unreadable
grotty
arid
disconcerting
dryasdust
dead alive
ditch water
dusty
cold
drab
dry

The lecture was as boring as watching paint dry. - Ders kuru boya izlemek kadar sıkıcıydı.

He has a very dry sense of humor. - Onun çok sıkıcı bir mizah duygusu var.

soul destroying
boring, dull, deadly, dreary, tiresome, irksome, wearisome, drab, tedious, prosaic, arid, flat, colourless, colorless; tightener
gaunt
unexciting
constringent
oppressive

The silence is oppressive. - Sessizlik can sıkıcıdır.

unpleasant
grave
warm
{s} stuffy

The air in this room's very stuffy. - Bu odadaki hava çok sıkıcı.

{s} slow

Tom likes golf, but Mary thinks it's slow and boring. - Tom golf sever ama Mary onun yavaş ve sıkıcı olduğunu düşünüyor.

Compared to basketball, baseball might be considered a little slow and boring. - Basketbolla karşılaştırıldığında, beyzbolun biraz yavaş ve sıkıcı olabileceği düşünülebilir.

{s} humdrum
{s} prose
dry-as-dust
saturnine
irksome

He has an irksome personality. - Onun can sıkıcı bir kişiliği var.

cumbrous
workaday
grey
prosaic
mundane
wearisome
mousy
staid
prolix
sterile
dead

The party was perfectly deadly. - Parti tamamen sıkıcıydı.

sıkıcı tip
pill
sıkıcı tip
bore
sıkıcı şey
bore
sıkıcı bir şekilde
flatly
sıkıcı iş
grind
sıkıcı konuşma
harangue
sıkıcı tip
non-person
sıkıcı şey veya kimse
nuisance
sıkıcı (kimse)
prosaist
sıkıcı adale
constrictor
sıkıcı bil dille yazmak
prose
sıkıcı bir biçimde
dustily
sıkıcı bir biçimde
prosaically
sıkıcı bir biçimde
bovinely
sıkıcı bir halde
inanimately
sıkıcı bir halde
colorlessly
sıkıcı hale getirmek
make gloomy
sıkıcı iş
chore
sıkıcı kimse
bromide
sıkıcı kimse
nudnick
sıkıcı kimse
nudnik
sıkıcı konuşma
peroration
sıkıcı konuşmak
jaw
sıkıcı lâf
humdrum
sıkıcı olarak
damnably
sıkıcı tip
nuisance
sıkıcı tip
non person
sıkıcı tip
dryasdust
sıkıcı tip
boring person
sıkıcı tip
mope
sıkıcı tip
drag
sıkıcı vaaz
preachment
sıkıcı vergi
(Ticaret) nuisance tax
sıkıcı yazar
dryasdust
sıkıcı yazı
prose
sıkıcı yer
godforsaken
sıkıcı öğütler vermek
preachify
sıkıcı şey
stodge
can sıkıcı
boring

Tom was boring, but Mary wasn't. - Tom can sıkıcıydı, ancak Mary değildi.

can sıkıcı
annoying

It's really very annoying. - Bu gerçekten can sıkıcı.

It's annoying when people make out at work. - İnsanlar iş yerlerinde cinsel ilişkide bulunduğunda, bu can sıkıcıdır.

can sıkıcı
embarrassing

I never do anything embarrassing. - Asla can sıkıcı bir şey yapmam.

It's an embarrassing question. - O, can sıkıcı bir soru.

can sıkıcı
tedious

They are weary of their tedious work. - Onlar can sıkıcı işlerinden dolayı bitkindiler.

monoton ve sıkıcı
rut
yorucu, üzücü, can sıkıcı
exhausting, upsetting, frustrating
ağır ve sıkıcı iş
donkey work
can sıkıcı
chippy
can sıkıcı
worrisome
can sıkıcı
bothersome

Why are women such bothersome creatures? - Kadınlar niçin böyle can sıkıcı varlıklardır.

can sıkıcı
soulless
can sıkıcı
worrying
can sıkıcı
boring, dull, dreary, bothersome, worrisome
can sıkıcı
disagreeable
can sıkıcı
sullen
can sıkıcı
displeasing
can sıkıcı
vexatious
can sıkıcı
provoking
can sıkıcı
aggravating
can sıkıcı
soul destroying
can sıkıcı
unexciting
can sıkıcı
painful

That's got to be painful. - Bu can sıkıcı olmalı.

It's painful to be rejected. - Reddedilmek can sıkıcı.

can sıkıcı biçimde
annoyingly
can sıkıcı konuşmak
prose
can sıkıcı tip
humdrum
can sıkıcı tip
pain in the neck
can sıkıcı öğüt
jaw
ne sıkıcı şey
what a drag
ruhsuz ve sıkıcı
as dull as ditch water
uzun ve sıkıcı bölüm
longueur
uzun ve sıkıcı mektup
screed
zor ve sıkıcı işler
chores
Türkçe - Türkçe
İç sıkan, can sıkan, tedirgin eden
İç sıkan, can sıkan, tedirgin eden: "Etrafında her şey ona sıkıcı ve manasız geliyor."- H. Taner
can sıkıcı
Üzüntü yaratan, üzücü
sıkıcı