This book left a lasting impression on her.
- Bu kitap onun üzerinde kalıcı bir izlenim bıraktı.
This new plan may bring a lasting peace.
- Bu yeni plan kalıcı bir barış getirebilir.
Mrs. Brown warned Beth that if she didn't eat properly she would be permanently overweight.
- Bayan Brown, o uygun şekilde yemek yemezse, kalıcı kilolu olacağı konusunda Beth'i uyardı.
Please give me your permanent address.
- Lütfen bana kalıcı adresinizi verin.
Tom is very persistent, isn't he?
- Tom çok kalıcı, değil mi?
Hostilities permanently ceased.
- Düşmanlıklar kalıcı olarak durdu.
You're still young, but not permanently.
- Hala gençsin ama kalıcı olarak değil.
The company has a catchy slogan.
- Şirketin akılda kalıcı bir sloganı var.
This is a really catchy song.
- Bu gerçekten çok akılda kalıcı bir şarkı.
Words fly away, the written remains.
- Söz uçar, yazı kalır.
How long will you remain in London?
- Londra'da ne kadar kalacaksın?
I'd like to stay one more night. Is that possible?
- Bir gece daha kalmak istiyorum. Mümkün mü?
I can't stay here forever.
- Sonsuza dek burada kalamam.
My uncle is staying in Hong Kong at present.
- Amcam şu anda Hong Kong'da kalmaktadır.
I should study now, but I prefer staying on Tatoeba.
- Şimdi çalışmalıyım ama Tatoeba'da kalmayı tercih ediyorum.
The door remaining locked up from inside, he could not enter the house.
- Kapı içeriden kilitli kaldığı için, o, eve giremedi.
Let's quickly finish the remaining work and go out for some drinks.
- Kalan işi çabucak bitirelim ve dışarı biraz içmeye gidelim.
Words fly away, the written remains.
- Söz uçar, yazı kalır.
He remains calm in the face of danger.
- O, tehlike karşısında sakin kalır.