This new plan may bring a lasting peace.
- Bu yeni plan kalıcı bir barış getirebilir.
First impressions are the most lasting.
- İlk izlenimler en kalıcı olanlardır.
Everybody wants permanent peace.
- Herkes kalıcı barış istiyor.
We all wish for permanent world peace.
- Hepimiz kalıcı dünya barışı istiyoruz.
Tom is very persistent, isn't he?
- Tom çok kalıcı, değil mi?
You're still young, but not permanently.
- Hala gençsin ama kalıcı olarak değil.
Hostilities permanently ceased.
- Düşmanlıklar kalıcı olarak durdu.
The company has a catchy slogan.
- Şirketin akılda kalıcı bir sloganı var.
This is a really catchy song.
- Bu gerçekten çok akılda kalıcı bir şarkı.
Words fly away, the written remains.
- Söz uçar, yazı kalır.
How many days will you remain in London?
- Londra'da ne kadar kalacaksın?
I can't stay here forever.
- Sonsuza dek burada kalamam.
He stayed in New York for three weeks.
- O, üç hafta New York'ta kaldı.
My uncle is staying in Hong Kong at present.
- Amcam şu anda Hong Kong'da kalmaktadır.
I should study now, but I prefer staying on Tatoeba.
- Şimdi çalışmalıyım ama Tatoeba'da kalmayı tercih ediyorum.
The door remaining locked up from inside, he could not enter the house.
- Kapı içeriden kilitli kaldığı için, o, eve giremedi.
Let's quickly finish the remaining work and go out for some drinks.
- Kalan işi çabucak bitirelim ve dışarı biraz içmeye gidelim.
The problem remains to be solved.
- Sorun çözülmeden kalır.
He remains loyal to his principles.
- O, prensiplerine sadık kalıyor.