Büyükbabam kendisi için mobilya yapardı.
- My grandfather used to make furniture for himself.
Her sabah yürüyüş yapardım.
- I used to take a walk every morning.
Benim Japon öğretmenim fiil çekimlerini hatırlamamıza yardımcı olan bir şarkı kullanırdı. Hiç kimse gerçekten birlikte söylemezdi.
- My Japanese teacher used to use a song to help us remember verb conjugations. No one really sang along.
O, onun makaleyi yazmak için kullandığı bilgisayardır.
- That's the computer he used to write the article.
O, bana Tom olarak hitap ederdi.
- She used to address me as Tom.
O, ondan nefret ederdi.
- She used to hate him.
Bu ısıya alışık değilim.
- I'm not used to this heat.
Tom yalın ayak yürümeye alışık değildir.
- Tom isn't used to walking barefooted.
Erken kalkmaya alışkınım.
- I'm used to keeping early hours.
Yalnız yaşamaya alışkın.
- She is used to living alone.
I used to know a guy from the UK who pronounced mother without the r.