Hand it over. That's all you've got?
- Ver onu. Sahip olduğunun hepsi bu kadar mı?
That's enough. I don't want any more.
- Bu kadarı yeter. Ben artık istemiyorum.
Hearing this song after so long really brings back the old times.
- Bu kadar uzun bir zamandan sonra bu şarkıyı İşitmek gerçekten eski zamanları geri getiriyor.
I've never woken up this early.
- Hiç bu kadar erken kalkmadım.
That's it. I've done everything I can.
- Bu kadar. Yapabileceğim her şeyi yaptım.
That's it. I'm not lending you any more money.
- Bu kadar. Sana daha fazla ödünç para vermiyorum.
I wish we didn't have so many problems.
- Keşke bu kadar çok sorunumuz olmasa.
Why do so many people visit Kyoto?
- Niçin bu kadar çok insan Kyoto'yu ziyaret ediyor?
I didn't expect such a nice present from you.
- Senden bu kadar iyi bir hediye beklememiştim.
Why did you buy such an expensive dictionary?
- Neden bu kadar pahalı bir sözlük aldın?
How did you get that much money?
- Bu kadar çok parayı nasıl kazandın?
Tom won't be here tomorrow. I guarantee you that much.
- Tom yarın burada olmayacak. Sana bu kadar çok garanti veriyorum.
This is the first time I've ever sneezed this much.
- Şimdiye kadar ilk kez bu kadar hapşırdım.
My place isn't usually this much of a mess.
- Benim yerim genellikle bu kadar karmaşa değil.
I wish you wouldn't smoke so much.
- Keşke bu kadar çok sigara içmesen.
Don't make so much noise.
- Bu kadar gürültü yapmayın.