tâk

listen to the pronunciation of tâk
İngilizce - Türkçe
(Askeri) kargo gemisi (cargo ship)
(Tıp) talk
Türkçe - Türkçe
(Osmanlı Dönemi) Bina kemeri. Yarım daire şeklinde kapı ve pencere üstü. Çardak. Kubbe. Kavisli bina. Eyvan
Millî bayramlarda veya önemli bir olayı anmak için düzenlenen şenliklerde, geçit yapılacak caddelere geçici olarak kurulan, yazılar ve çiçeklerle süslenen kemer: "Şimdi İstanbul taklarının yeşil taflanları altından gaziler geçiyor."- F. R. Atay
Caddelerde kutlama için kurulan süsler
şenliklerde sokaklara kurulan süslü kemer
Kapı, pencere gibi yerlerin üstündeki kubbeli bölüm
Tahta vb. bir şeye vurulunca veya silah patlayınca çıkan tok ve sert ses
KKTC'de, 1973 yılında kurulmuş bir haber ajansı
üzüm kütüğü ve çubuğu, asma
Yapılardaki kemer
TAK'İR
(Osmanlı Dönemi) (Ka'r. dan) Çukurlaştırma, çukur yapma
tak tak
Vurma, çarpma sırasında çıkan (ses), bu sesi çıkararak
tak tuk
Vurma, çarpma sırasında çıkan (ses), bu sesi çıkararak
MU'TAK
(Osmanlı Dönemi) (MU'TAKA) Serbest bırakılmış köle, câriye veya esir
tik tak
Genellikle saatin çalışırken çıkardığı ses
İ'TAK
(Osmanlı Dönemi) Esir, köle veya cariyeyi serbest bırakma
İ'TAK
(Hukuk) Köle azad etme
Lehçe - Türkçe
yüzden
öyleki
denli
öyle

Senin öyle diyebileceğini hiç düşünmedim. - Nie wiedziałem że możesz coś takiego powiedzieć.

evet

Evet, demek istediğim bu. - Tak, to jest to, co miałem na myśli.

bunun gibi
vesair
yani
yanii
bu denli
bu yüzden
böylelikle
böylece
o kadar
vesaire
böyle

Onun böyle bir şey yapması inanılmaz. - Niewiarygodne żeby zrobił coś takiego.

Böyle düşünüyorsan beni hiç tanımıyorsun demektir. - Jeśli tak myślisz, to znaczy, że mnie wcale nie znasz.

hoş bu
diye

Senin öyle diyebileceğini hiç düşünmedim. - Nie wiedziałem że możesz coś takiego powiedzieć.

demek ki
o denli
öyle mi!
Danca - Lehçe
dziekuję
Türkçe - Lehçe

tâk teriminin Türkçe Lehçe sözlükte anlamı

tak çıkar
zgasić
canına tak etmek
ass tat
taşma tak
plug przepełnienia
İsveççe - Lehçe

tâk teriminin İsveççe Lehçe sözlükte anlamı

under tak
pod dachem
Türkçe - İngilizce
tock, tack, knock
used to indicate a knocking, rapping, or thumping sound: Kitap tak diye kafama düştü. The book fell on my head with a thump
tock
knock

Knock yourself out, Tom. - Kafana göre takıl, Tom.

tack

This is my tackle box. - Bu benim takım sandığım.

That tackle box looks a lot like mine. - O takım çantası benimkine çok benziyor.

reassemble
tak tak
rat tat tat
tak tak
used to indicate a loud knocking or rapping sound: Tak tak kapıya vurdu. He knocked sharply on the door. Tak tak cama vuruyordu. He was rapping loudly on the windowpane
tak tak
rat tat
tak tak
knock knock
tak tak etmek
rat tat
tak tak vurmak
to knock repeatedly
tak tuk
Knock! Knock!
tak tuk
used to indicate an unpleasantly loud knocking sound: Birisi kapıya tak tuk vuruyor. Somebody's banging at the door
tak ve kullan
plug and go , plug and play
tik tak
tick tock
canıma tak etti
that takes the cake
canına tak demek
to be sick to death of sb/sth
disk tak
(Bilgisayar) enter disc
imanına tak demek
(Konuşma Dili) (for something) to be the last straw, cause (someone) to lose his/her patience
mikrofon tak
(Bilgisayar) dock mic
tik tak
tick
Lehçe - İngilizce
yea

It's very unlikely that he is actually the same man you met ten years ago. - Mało prawdopodobne, by był takim samym człowiekiem, jakiego poznałeś 10 lat temu.

She is not what she was ten years ago. - Nie jest już taka jak dziesięć lat temu.

like this

I think it's unlikely that a situation like this one would ever occur again. - Myślę, że nie jest prawdopodobne, by taka sytuacja się powtórzyła.

If I were really rich, I would never work in a place like this. - Gdybym był naprawdę bogaty, nigdy nie pracowałbym w miejscu takim jak to.

it so
yes

Yes, but it'll be difficult. - Tak, ale to będzie trudne.

Yes, orange juice, please. - Tak, poproszę sok pomarańczowy.

so to

He is, so to speak, a walking dictionary. - On jest, że tak powiem, chodzącym słownikiem.

be so

Don't be so noisy, please. - Proszę, nie bądź taki głośny.

Don't be so serious. It's only a game. - Nie bądź taki poważny. To tylko gra.

like that

I don't know why we say it like that, we just do. - Nie wiem dlaczego mówimy to w ten sposób, tak po prostu jest.

I would really like to know why he did something like that. - Naprawdę chciałbym wiedzieć, dlaczego zrobił coś takiego.

the so
so-a
so
Danca - İngilizce
expression of thanks
thanks

More coffee? No, thanks. - Mere kaffe? Nej tak.

Thanks for your explanation. - Tak for din forklaring.

thankyou
thank

Thank you for the information. - Tak for informationen.

Thank you for your explanation. - Tak for din forklaring.

thank you

Thank you very much for the excellent coffee. - Mange tak for den fremragende kaffe.

Thank you to everyone who has been a part of my life here in the UK. - Tak til enhver som har været en del af mit liv her i Storbritannien.

tak for
thanks for
tak for
thank for
tak for
thank you for
Hollandaca - İngilizce
bough
branch

He cut off a branch from the tree. - Hij knipte een tak van de boom.

The branch is full of leaves. - De tak is vol met bladeren.

Fince - İngilizce
tock
İsveççe - İngilizce
roofs
ceilings
ceil
roof
ceilinged
ceiling
capping
tâk