inanma

listen to the pronunciation of inanma
Türkçe - İngilizce
trust

Don't trust anyone over twenty. - Yirminin üzerinde kimseye inanma.

Do you wonder why no one trusts him? - Ona niçin kimsenin inanmadığını merak ediyor musun?

conviction
confidence
belief
credit

Tom seems to be unwilling to believe that Mary was the one who stole his credit cards. - Tom onun kredi kartlarını çalanın Mary olduğuna inanmak için isteksiz görünüyor.

(Politika, Siyaset) faith
creed
{i} crediting
credence
disbelieve
believe

I find this hard to believe. - Bana göre buna inanmak zor.

It was stupid of you to believe in him. - Ona inanmakla aptallık ettin.

inanmak
{f} believe

I find this hard to believe. - Bana göre buna inanmak zor.

All you have to do is believe me. - Yapmanız gereken bütün şey bana inanmaktır.

inanmak
to believe, to credit, to give credence to sth, to attach credence to sth; to believe in; to trust; to swallow, to buy
inanmak
{f} rely
inanmak
esteem
her şeye inanma
credulity
inan
belief

Atheism isn't a religious belief. - Ateizm dinî bir inanç değildir.

My belief is that you are right. - Senin haklı olduğun inancındayım.

inanmak
believe in
inanmak
to trust, have faith in, believe in (someone, God)
inan
trust

I don't feel that I can trust what he says. - Onun söylediğine inanabileceğimi zannetmiyorum.

I don't trust his story. - Ben onun hikayesine inanmıyorum.

inanmak
trust
gizli güçlere inanma
occultism
inan
faith

In other words, he is a man of faith. - Diğer bir deyişle, o bir inanç adamı.

Tom certainly believes Mary is faithful. - Tom kesinlikle Mary'nin sadık olduğuna inanıyor.

inanmak
rely on
inanmak
(Dilbilim) bend to
inanmak
(Dilbilim) bend towards
inanmak
(Konuşma Dili) hold by
inanmak
have faith in
inanmak
swear by
inanmak
trust in
inanmak
come to believe
inanmak
give credence to something
inanmak
attach credence to
inanmak
depend on
inanmak
{f} credit

Tom seems to be unwilling to believe that Mary was the one who stole his credit cards. - Tom onun kredi kartlarını çalanın Mary olduğuna inanmak için isteksiz görünüyor.

inanmak
stock
inanmak
think

Don't you think I want to believe you? - Sana inanmak istediğimi düşünmüyor musun?

Some people think that it is difficult for a native speaker of English to learn Chinese, but I disagree. - Bazı insanlar ana dili İngilizce olanların Çince öğrenmelerinin zor olduğuna inanmaktadır fakat ben aynı fikirde değilim.

inan
swear by
inan
reliance
inan
{f} believing

He has good grounds for believing that. - Ona inanmak için onun iyi dayanakları var.

Tom had trouble believing that Mary would actually want to go out with him. - Tom'un Mary'nin gerçekten onunla birlikte çıkmak isteyeceğine inanma sorunu vardı.

inan
come to believe
inan
{f} believed

In my childhood, I believed in Santa Claus. - Çocukluğumda Noel Baba'ya inandım.

I've believed in Kylie Minogue since June 12, 1998. - 12 Haziran 1998'den beri Kylie Minogue'a inanırım.

inan
believe in

We believe in Buddhism. - Budizm'de inanıyoruz.

Even people who don't believe in the Catholic church venerate the Pope as a symbolic leader. - Katolik kilisesine inanmayan insanlar bile Papa'ya sembolik bir lider olarak saygı duyuyorlar.

inan
{f} credit

Tom seems to be unwilling to believe that Mary was the one who stole his credit cards. - Tom onun kredi kartlarını çalanın Mary olduğuna inanmak için isteksiz görünüyor.

inan
{f} crediting
inan
believe

In my childhood, I believed in Santa Claus. - Çocukluğumda Noel Baba'ya inandım.

There may be thieves, fakers, perverts or killers in social networks. For your security, you shouldn't believe them. - Sosyal ağlarda hırsızlar, sahteciler, sapıklar veya katiller olabilir. Güvenliğiniz için, onlara inanmamalısınız.

inanmak
attach credence
inanmak
feel in one's bones
inanmak
attribute
inanmak
hold
inanmak
feel
inanmak
suppose
inanmak
give credence
inanmak
buy
inanmak
figure
inanmak
embrace
inan
accredited
inan
credited
inan
accredit
inanmak
firm believer
inanmak
to believe
itimad, güvenme, inanma
itimad, trust, believe
tek tanrıcılık; tek tanrıya inanma
monotheistic, believing in one god
allah'a inanma
theism
aynı anda iki zıt şeye inanma
double think
bin yıllık barış ve refaha inanma
millenarism
cermen ırkının üstünlüğüne inanma
Teutonism
dinlere değil tanrıya inanma
deism
doğaüstü güçlere inanma
occultism
inan
belief; faith, trust, reliance
inan
faith, belief
inan
belief, something believed. (...)
inan
tenet
inanmak
put faith in
inanmak
be persuaded that
inanmak
to believe (something); to believe what (someone) says, believe (someone)
inanmak
to believe in (the benefit, the efficacy, or the rightness of something): Demokrasiye inanıyor. She believes in democracy
inanmak
deem
inanmak
(Hukuk) accredit
inanmak
swallow
inanmak
be sold on
inanmak
to believe in the existence of, believe in (God, spirits)
inanmak
give credence to
inanmak
trow
ister inan ister inanma
believe it or not
kaçınılmaz sona inanma
determinism
ruhlara inanma
spiritualism
ruhlara ve tanrıya inanma
spiritism
yalandan inanma
make believe
şeytani güçlere inanma
demonism
Türkçe - Türkçe
İnanmak işi
Güven duyma
inan
İnanmak işi
inan
Bir kimseye, bir şeye bütün varlığıyla inanma
inan
inanma, güvenme
inan
Bir kimse veya şeyin doğruluğunu, büyüklüğünü ve gücünü sarsılmaz bir duygu ile benimseme, iman, itikat
inanmak
Kanarak aldanmak
inanmak
Birini doğru sözlü olarak bilmek, güvenmek
inanmak
Bir şeyi doğru olarak benimsemek
inanmak
Bir şeyi doğru olarak benimsemek: "Bizim şairlerimiz sanatın sanat için olduğuna inanırlar, başka bir ereği olabileceği akıllarına gelmez."- N. Ataç
inanmak
Sevecek, güvenecek ve bağlanacak en yüksek varlık olarak bilmek, iman etmek
inanmak
Bir şeyin varlığını, doğruluğunu kabul etmek: "Bu başın bir kadına değil, bir hamala ait olduğuna inanmak zor değildi."- P. Safa
inanmak
Bir şeyin varlığını, doğruluğunu kabul etmek
İNAN
(Osmanlı Dönemi) Dizgin
İNAN
(Osmanlı Dönemi) İdare etme, yürütme
İnanma
inanış
İnanmak
(Osmanlı Dönemi) TEVESSÜL
İnanmak
bilmek
inanma