hazırda

listen to the pronunciation of hazırda
Türkçe - İngilizce
on hand, available: Hazırda ne varsa çorbayı onlardan yapalım . Let's make the soup out of whatever happens to be on hand
hazır
prepared

In order to give him a surprise on his birthday, I prepared a fantastic cake. - Ona doğum gününde bir sürpriz yapmak için, ben harika bir pasta hazırladım.

Tom was well prepared for the exam. - Tom sınav için iyi hazırlandı.

hazır
ready

I'm about ready to go. - Neredeyse gitmeye hazırım.

I am always ready to help you. - Ben her zaman sana yardım etmeye hazırım.

hazır
{s} disposed
hazır
open
hazır
poised

India is poised to surpass China and become the world's most populous country. - Hindistan Çin'i geçip dünyanın en yoğun nüfuslu ülkesi olmaya hazır.

hazır
ripe
hazır
now that
hazır
as long as
hazır
since

We went without him since he wasn't ready. - Hazır olmadığı için onsuz gittik.

hazır
in store
hazır
(Ticaret) spot
hazır
(deyim) on one's guard
hazır
on one's toes
hazır
while

I finished eating breakfast while Tom was getting ready for school. - Tom okul için hazırlık yaparken, ben de kahvaltımı bitirdim.

Tom stirred the spaghetti sauce while his mother set the table. - Annesi masayı hazırlarken Tom spagetti sosunu karıştırdı.

hazır
hand

Jack wanted Mary to kill Tom with her own hands, but Mary objected saying she was not ready yet. - Jack, Mary'nin Tom'u kendi elleriyle öldürmesini istedi ama Mary henüz hazır olmadığını söyleyerek itiraz etti.

The foxes that have been exposed to radiation in Chernobyl for twenty-nine years no longer fear humans and are willing to eat from their hands. - Yirmi dokuz yıldır Çernobil'de radyasyona maruz kalmış tilkiler artık insanlardan korkmuyor ve onların ellerinden yemeye hazırlar.

hazır
at point
hazır
(deyim) in hand
hazır
go
hazır
premixed
hazır
ready made

Happiness is not something ready made. It comes from your own actions. - Mutluluk hazır bir şey değildir. O sizin kendi hareketlerinizden geliyor.

hazır
handy
hazır
forthcoming
hazır
set

Tom is ready to settle down and start a family. - Tom yerleşmek ve bir aile kurmak için hazır.

On your marks, get set, go! - Çizgilerinize, hazırlanın, başlayın!

hazır
on hand

Tom is never on hand when I want him. - Tom ben onu istediğimde asla hazır değildir.

hazır
immediate

Details weren't immediately available. - Ayrıntılar hemen hazır değildi.

Prepare for immediate departure. - Acil kalkış için hazırlanın.

hazır
game

You had better prepare yourself for the next game. - Bir sonraki oyun için kendini hazırlasan iyi olur.

She is preparing to the Olympic Games this year. - Bu yılki Olimpiyat oyunlarına hazırlanıyor.

hazır
on tap
hazır
{s} available

Are you available next week for a follow-up interview? - Önümüzdeki hafta bir görüşme mülakatı için hazır mısınız?

Lunch will be available. - Öğle yemeği hazır olacak.

Hazır
premade
hazır
be ready

It will take five to ten years for the technology to be ready. - Teknolojinin hazır olması 5-10 yıl alır.

You should be ready for the worst. - En kötüsü için hazır olmalısınız.

hazır
presets
hazır
ready to

I'm about ready to go. - Neredeyse gitmeye hazırım.

They were ready to run the risk of being shot by the enemy. - Onlar düşman tarafından vurulma riskini göze almaya hazırdılar.

hazır
present at
hazır
in train
hazır
quick

You must get ready quickly. - Çabucak hazırlanmalısın.

Dan fixed a quick meal for Linda. - Dan, Linda için hızlıca bir yemek hazırladı.

hazır
forward
hazır
ready, prepared; willing; present; (giysi) ready-made; now that, since, while, as long as
hazır
operational

The plane is now operational. - Uçak artık kullanıma hazırdır.

hazır
on one's mettle
hazır
now that (the opportunity has presented itself), seeing that, since: Hazır fırsat çıkmışken bunu yapalım. As the opportunity is at hand, let's get this done
hazır
stand by

Stand by for instructions. - Talimatlar için hazır olun.

Stand by for instructions. - Talimatlar için hazır bekleyin.

hazır
ready-to-wear
hazır
willing

She was always willing to help people in trouble. - O her zaman başı dertte olan insanlara yardım etmeye hazırdı.

Tom is willing to do almost anything for Mary. - Tom Mary için neredeyse her şeyi yapmaya hazır.

hazır
on
hazır
ready, prepared
hazır
content
hazır
(cevap) snappy
hazır
finished

Dinner will be ready by the time you have finished your work. - Akşam yemeği işini bitirmeden önce hazır olacak.

When will your homework be finished? - Ev ödevin ne zaman hazır olacak?

hazır
up for

He psyched himself up for the race. - O kendini yarışa hazırladı.

I am ready to do anything to make up for the loss. - Kaybı telafi etmek için her şeyi yapmaya hazırım.

hazır
cut and dried
hazır
agreeable

We are agreeable to your conditions. - Biz sizin koşullarınızla anlaşmaya hazırız.

hazır
(ilaç) officinal
hazır
reach me down
hazır
present

All the members were present at the meeting. - Tüm üyeler toplantıda hazır bulundu.

Many students were present at the lecture. - Çok sayıda öğrenci konferansta hazır bulundu.

hazır
prompt
hazır
readymade
hazır
in the mood for
hazır
present, in attendance, attending
hazır
at hand
hazır
up
hazır
fit
hazır
cut

I cut myself with a knife while I was making dinner. - Yemek hazırlarken kendimi bıçakla kestim.

hazır
on call

I am not on call tomorrow. - Yarın göreve hazır değilim.

hazır
standby

National rescue teams are on standby ready to fly to Japan. - Milli kurtarma ekipleri beklemede Japonya'ya uçmaya hazır.

hazırda