O nehir boyunca sık sık yürüyüş yapardım.
- I used to often take walks along that river.
Her sabah yürüyüş yapardım.
- I used to take a walk every morning.
Benim Japon öğretmenim fiil çekimlerini hatırlamamıza yardımcı olan bir şarkı kullanırdı. Hiç kimse gerçekten birlikte söylemezdi.
- My Japanese teacher used to use a song to help us remember verb conjugations. No one really sang along.
O, onun makaleyi yazmak için kullandığı bilgisayardır.
- That's the computer he used to write the article.
Mary, Tom'la evlenmeyi hayal ederdi.
- Mary used to dream about marrying Tom.
O, bana Tom olarak hitap ederdi.
- She used to address me as Tom.
Bay Kaifu halka açık konuşmalar yapmaya alışıktır.
- Mr Kaifu is used to making speeches in public.
Bu ısıya alışık değilim.
- I'm not used to this heat.
Erken kalkmaya alışkınım.
- I'm used to getting up early.
Yalnız yaşamaya alışkın.
- She is used to living alone.
I used to know a guy from the UK who pronounced mother without the r.