tartışma

listen to the pronunciation of tartışma
Turkish - English
discussion

Instead, I will turn to a discussion of the two economic variables I defined a moment ago. - Onun yerine az önce tanımladığım iki ekonomik değişkenin tartışmasına döneceğim.

The discussions were long and sometimes bitter. - Tartışmalar uzun ve bazen acıydı.

debate

It wasn't much of a debate. - Büyük bir tartışma değildi.

She pretended to be asleep during the debate. - O, tartışmada uyuyor gibi yaptı.

(Hukuk) dispute

The dispute was finally settled. - Tartışma sonunda halledildi.

After a long dispute the coal mines closed and the remaining miners were paid off. - Uzun bir tartışmadan sonra kömür madenleri kapatıldı ve kalan madenciler işten çıkarıldılar.

argument

I will marshal a fair amount of scientific data to support my argument. - Benim tartışmayı destekleyecek adil bir miktar bilimsel veriyi sıralayacağım

The argument quickly got out of control. - Tartışma hızla kontrolden çıktı.

quarrel

What was the cause of your quarrel? - Sizin tartışmanızın nedeni neydi?

She had no intention of quarreling with him. - Onun, onunla tartışmaya niyeti yoktu.

controversy

We sided with him in the controversy. - Tartışmada onun yanında yer aldık.

Suddenly, Mary found herself in the middle of a controversy. - Aniden, Mary kendini bir tartışmanın ortasında buldu.

row
cross talk
brawl
disagreement
breeze
moot
jangle
debate; discussion; argument, dispute
broil
parley
contest

Conchita Wurst's selection for the Eurovision Song Contest 2014 sparked controversy in Austria. - 2014 Eurovision Şarkı Yarışması için Conchita Wurst'un seçilmesi Avusturya'da tartışmalara yol açtı.

argumentation
bust up
hassle
bickering
altercation

An 18-year-old male is in hospital after an altercation at a party last night. - 18 yaşındaki bir erkek, dün geceki bir partideki tartışmadan sonra hastanededir.

An altercation broke out between Dan and Linda. - Dan ve Linda arasında bir tartışma patlak verdi.

discussion, argument, dispute, tiff, debate, contention, controversy
contestation
contention
rap
disputation
{i} sparring
tiff
conference
disputing
argue

Some people hate to argue. - Bazı insanlar tartışmaktan nefret ederler.

Tom doesn't want to argue with you. - Tom sizinle tartışmak istemiyor.

deliberate
setto
deliberation

Perry became used to the loud deliberations. - Perry yüksek sesle tartışmalara alıştı.

dustup
polemic
teach-in
{i} quarrelling

Quarrelling spoiled our unity. - Tartışma birliğimizi bozdu.

teach in
wordy warfare
rencounter
{i} wrangle
bicker
fray
shooting match
{i} spar

The fatal stabbing was sparked by an argument that got out of control. - Ölümle sonuçlanan bıçaklama olayının kıvılcımı, kontrolden çıkan tartışmadan çıkmıştı.

Conchita Wurst's selection for the Eurovision Song Contest 2014 sparked controversy in Austria. - 2014 Eurovision Şarkı Yarışması için Conchita Wurst'un seçilmesi Avusturya'da tartışmalara yol açtı.

tartışmak
argue

Some people hate to argue. - Bazı insanlar tartışmaktan nefret ederler.

Tom doesn't want to argue with you. - Tom sizinle tartışmak istemiyor.

tartışmak
dispute
tartışmak
discuss

Tom doesn't have anyone to discuss his problems with. - Tom'un sorunlarını tartışmak için kimsesi yok.

I prefer not to discuss it here. - Onu burada tartışmak istemiyorum.

tartışmak
quarrel

Please cease from quarreling. - Lütfen tartışmaktan vazgeçin.

I don't want to quarrel with you. - Seninle tartışmak istemiyorum.

tartışma götürmez
unassailable
tartışma götürmez
unquestionable
tartışma götürmez
beyond dispute
tartışma kabul etmez
beyond cavil
tartışma konusu
moot point
tartışma konusu
point at issue
tartışma konusu
contention
tartışma konusu
bone
tartışma konusu dava
moot case
tartışma olsun diye zayıf tarafı savunan kimse
devil's advocate
tartışma ortamı
platform
tartışma yanlısı kimse
controversialist
tartışma çıkarmak
hassle
tartışmak
debate

We don't have time to debate. - Tartışmak için zamanımız yok.

The time has come to debate the most relevant matters. - En ilişkili konuları tartışmak için zaman geldi.

tartışmak
to argue, to dispute, to have words (with sb), to have a tiff (with sb), to have a row; to discuss, to debate, to talk sth over (with sb)
tartışmak
{f} negotiate
itiraz etme, tartışma
dispute
tartışmak
spar
tartışmak
{f} wrangle
tartışmak
discuss with

I have something I need to discuss with you. - Seninle tartışmak gereken bir şeyim var.

There's something else I want to discuss with you. - Seninle tartışmak istediğim başka bir şey var.

tartışmak
(deyim) fall out with
tartışmak
join issue with somebody
tartış
{f} moot
tartış
argue with

You aren't really going to argue with Tom, are you? - Tom ile gerçekten tartışmayacaksın, değil mi?

You'd better not argue with Tom. - Tom'la tartışmasan iyi olur.

tartış
{f} quarrel

Tom and Jane quarreled, but they made up the next morning. - Tom ve Jane tartıştılar fakat ertesi sabah barıştılar.

The couple was quarrelling and Chris knocked Beth down. - Çift tartışıyordu ve Chris Beth'e vurup yere devirdi.

tartış
{f} debate

She pretended to be asleep during the debate. - O, tartışmada uyuyor gibi yaptı.

It wasn't much of a debate. - Büyük bir tartışma değildi.

tartış
argue

You'd better not argue with Tom. - Tom'la tartışmasan iyi olur.

Some people hate to argue. - Bazı insanlar tartışmaktan nefret ederler.

tartış
{f} dispute

We disputed the victory to the end. - Zaferi sonuna kadar tartıştık.

That dispute has been settled once and for all. - O tartışma bir zamanlar karara bağlandı ve herkes için.

tartış
discuss with

Tom has something to discuss with all of us. - Tom'un hepimizle tartışacak bir şeyi var.

I have something important to discuss with Tom. - Tom'la tartışacak önemli bir şeyim var.

tartış
controvert

Parliamentary immunity is a controvertial issue. - Parlamenter dokunulmazlık tartışmalı bir konudur.

tartış
discuss

That topic is worth discussing. - Bu konu tartışılmaya değer.

Instead, I will turn to a discussion of the two economic variables I defined a moment ago. - Onun yerine az önce tanımladığım iki ekonomik değişkenin tartışmasına döneceğim.

tartış
{f} spar

The fatal stabbing was sparked by an argument that got out of control. - Ölümle sonuçlanan bıçaklama olayının kıvılcımı, kontrolden çıkan tartışmadan çıkmıştı.

My comment sparked off an argument in the group. - Benim yorumum grupta bir tartışmayı ateşledi.

tartış
{f} quarrelling

The couple was quarrelling and Chris knocked Beth down. - Çift tartışıyordu ve Chris Beth'e vurup yere devirdi.

Quarrelling spoiled our unity. - Tartışma birliğimizi bozdu.

tartış
{f} bicker

Tom and Mary bicker all day long. - Tom ve Mary bütün gün tartışırlar.

tartışmak
fight
tartışmak
fall out
tartışmak
have it out with
tartışmak
talk over
tartışmak
deliberate
tartışmak
reason

I see no reason to discuss it further. - İlerde bunu tartışmak için sebep olmadığını anlıyorum.

tartışmak
tangle with
tartışmak
haggle
tartışmak
have words
tartışmak
have a row
tartışmalar
disputations
tartışmalar
arguments

Tom usually wins arguments. - Tom genellikle tartışmaları kazanır.

Tom seems to enjoy provoking arguments. - Tom tartışmaları provoke etmeyi seviyor.

tartışmalar
discussions

The discussions are ongoing. - Tartışmalar devam ediyor.

The discussions were long and sometimes bitter. - Tartışmalar uzun ve bazen acıydı.

açıkça tartışma
ventilation
bağırarak tartışma
brawling
benimle tartışma
but me no buts
edebi tartışma
literary argument
geniş bir alanda yapılan tartışma
(Hukuk) a wide-range debate
gürültülü tartışma
rumpus
hararetli tartışma
battle royal
karşı tartışma
con
sonuca ulaşmayan tartışma
corker
sorunu kökünden çözen tartışma
clincher
tartış
hassle
tartış
quibble
tartışmak
canvass
tartışmak
bust
tartışmak
(Hukuk) to debate

I don't really want to debate this. - Gerçekten bunu tartışmak istemiyorum.

The time has come to debate the most relevant matters. - En ilişkili konuları tartışmak için zaman geldi.

tartışmak
altercate
tartışmak
to debate (with); to have a discussion (with); to argue, dispute (with)
tartışmak
take issue with smb
tartışmak
(doğruluğunu) challenge
tartışmak
have a row with
tartışmak
have a set to
tartışmak
bicker
tartışmak
moot
tartışmak
set to
tartışmak
contend
tartışmak
(for two greased wrestlers) to engage in a preliminary struggle (in order to discover each other's weak points)
tartışmak
brawl
tartışmak
have words with smb
tartışmak
join issue with smb
tartışmak
jangle
tartışmak
to debate, discuss, or argue (something)
tartışmak
controvert
tartışmak
disagree
tartışmak
{k} hash over
tartışmak
bat around
şiddetli tartışma
ironclad argument
Turkish - Turkish
Bir sorun üzerine sözle veya yazılı olarak karşılıklı, bazen de sertçe savunma
Bir sorun üzerine sözle veya yazılı olarak karşılıklı, bazen de sertçe savunma: "Bir yazarın eserini anlamak için onun kişiliği üzerine bilgi edinmek gerekir mi sorunu öteden beri edebiyatçılar arasında geniş tartışmalara yol açmıştır."- A. Ş. Hisar
Ağız kavgası, münakaşa
Birbirine karşıt düşünceleri karşılıklı savunma
Ağız kavgası, münakaşa: "Belki de komşulardan çekindiğinden tartışmayı kesmek gereğini duyuyor."- H. Taner
Birbirine karşıt düşünceleri karşılıklı savunma: "Karşısındakilerin tartışmaları çabuk bıraktıklarına da dikkat etmedi."- T. Buğra
münakaşa
Tartışmak
münakaşa etmek
tartış
Tartmak işi veya biçimi
tartışmak
Ağız dalaşı yapmak, münakaşa etmek: "Usta da, ben de tartışmak istemedik adamla."- N. Cumalı
tartışmak
Ağız dalaşı yapmak, münakaşa etmek
tartışmak
Karşı karşıya durum alıp elle birbirini yoklayarak zayıf yanlarını aramak
tartışmak
Bir konu üzerinde, birbirine ters olan görüş ve inançları karşılıklı savunmak
tartışmak
Güreşte karşı karşıya durum alıp elle birbirini yoklayarak zayıf yanlarını aramak
tartışmak
(Osmanlı Dönemi) münakaşa
toplu tartışma
Forum
English - Turkish

Definition of tartışma in English Turkish dictionary

tartışma konusu olan dava
(Kanun) moot case
tartışma
Favorites