The news disturbed her greatly.
- Haber onu çok rahatsız etti.
Mike asked that he not be disturbed.
- Mike rahatsız edilmemesini rica etti.
His face was red and he felt hot and uncomfortable.
- Yüzü kırmızıydı ve o sıcak ve rahatsız hissediyordu.
I'm sorry if I made you uncomfortable.
- Seni rahatsız ettiğim için üzgünüm.
Sami felt really uneasy.
- Sami kendini gerçekten rahatsız hissetti.
The news makes us uneasy.
- Haber bizi rahatsız ediyor.
When I woke up this morning, I felt a little ill.
- Bu sabah uyandığımda, kendimi biraz rahatsız hissettim.
What illness do I have?
- Ne tür bir rahatsızlığım var?
I am sorry to have troubled you.
- Sizi rahatsız ettiğim için üzgünüm.
I felt very troubled by the news.
- Haberden çok rahatsız oldum.
Sami claimed he was feeling sick.
- Sami kendini rahatsız hissettiğini iddia etti.
The bad smell sickened me.
- Kötü koku beni rahatsız etti.
Tom's office said he was indisposed.
- Tom'un ofisi onun rahatsız olduğunu söyledi.
He cannot come to the office today as he is indisposed.
- O rahatsız olduğu için bugün ofise gelemez.
Tom wouldn't stop badgering me.
- Tom beni rahatsız etmeyi bırakmadı.
It must bother you to have taken a bad master. I'm stupid too. So, it's all right.
- Kötü bir öğretmene sahip olmak sizi rahatsız ediyor olmalı. Ben de aptalım. Öyleyse, tamam.
I don't mind hot weather.
- Sıcak havadan rahatsız olmam.
Tom had an upset stomach.
- Tom'un bir mide rahatsızlığı vardı.
I woke up with an upset stomach.
- Bir mide rahatsızlığı ile uyandım.
Tom hasn't complained of any discomfort.
- Tom herhangi bir rahatsızlıktan şikayetçi değil.
To avoid injury or discomfort, be sure that the vagina is lubricated before intercourse.
- Yaralanma veya rahatsızlığı önlemek için, vajinanın ilişkiden önce yağlanmış olduğundan emin olun.
I didn't want to annoy you.
- Seni rahatsız etmek istemedim.
Tom is doing that just to annoy Mary.
- Tom bunu sadece Mary'yi rahatsız etmek için yapıyor.
Tom didn't want to disturb Mary so late at night, but it was an emergency.
- Tom Mary'yi gece geç saatte rahatsız etmek istemedi, ama acil bir durumdu.
I didn't mean to disturb you.
- Seni rahatsız etmek istemedim.
I'll do whatever I can to make it easy for you.
- Seni rahat ettirebilmek için elimden gelen her şeyi yaparım.
Two women are taking it easy on a bench in the park.
- İki kadın parktaki bir bankta rahat ediyorlar.
She didn't feel comfortable with my friend.
- O benim arkadaşımla birlikte rahat hissetmedi.
Tom found the chair quite comfortable.
- Tom sandalyeyi gayet rahat buldu.
She had an unassuming air that put everyone at ease.
- Onun herkesi rahatlatan alçakgönüllü bir havası vardı.
I never felt at ease in my father's company.
- Babamın şirketinde asla rahat hissetmedim.
I feel more comfortable behind the wheel.
- Direksiyonun arkasında daha rahat hissediyorum.
Everybody feels comfortable with him.
- Herkes onunla birlikte rahat hisseder.
I didn't mean to bother you.
- Seni rahatsız etmek istemedim.
I didn't want to bother you.
- Seni rahatsız etmek istemedim.
The sound was annoying but harmless to the human body.
- Ses rahatsız edici ama insan vücudu için zararsızdı.
The music coming from next door was loud and annoying.
- Bitişik komşudan gelen müzik yüksek ve rahatsız ediciydi.
This is very disturbing.
- Bu çok rahatsız edici.
Tom just told me something very disturbing.
- Az önce Tom bana çok rahatsız edici bir şey söyledi.
Tom had an annoyed look on his face.
- Tom'un yüzünde rahatsız olmuş bir görünüm vardı.
The people next door were annoyed with us for making so much noise last night.
- Yan taraftaki insanlar dün gece çok gürültü yaptığımız için bizden rahatsız olmuştu.
I don't want to embarrass you.
- Seni rahatsız etmek istemiyorum.
Tom isn't aware of how irritating he is.
- Tom onun ne kadar rahatsız edici olduğunun farkında değil.
Irritating, isn't it?
- Rahatsız edici, değil mi?
There was an uncomfortable silence.
- Rahatsız edici bir sessizlik vardı.
It was rather uncomfortable.
- O oldukça rahatsız ediciydi.
I have no intention whatever of disturbing you.
- Ne olursa olsun seni rahatsız etmeye niyetim yok.
I didn't call on you for fear of disturbing you.
- Rahatsız etme korkusuyla sizi aramadım.
Your house has a very cozy atmosphere.
- Evinin çok rahat bir atmosferi var.
He lives in a little cozy house.
- Küçük rahat bir evde yaşıyor.
If indifference is the kiss of death for a relationship, then complacency is the kiss of death for a business.
- İlgisizlik bir ilişki için ölüm öpücüğü ise öyleyse rahatlık bir iş için ölüm öpücüğüdür.
I felt quite relieved after I had said all I wanted to say.
- Söylemek istediğim her şeyi söyledikten sonra oldukça rahatlamış hissettim.
John's parents seemed relieved to hear that his plane was on time.
- John'un ebeveynleri uçağın zamanında geldiğini duydukları için rahatlamış gibi görünüyorlardı.
I can easily wait till tomorrow.
- Yarına kadar rahatça bekleyebilirim.
Tom won the race easily.
- Tom yarışı rahat kazandı.
They say that music soothes the savage beast, but for me personally, it neither relaxes me nor calms me.
- Onlar müziğin vahşi canavarı sakinleştirdiğini söylüyorlar ama benim için şahsen, o beni ne rahatlatıyor ne de sakinleştiriyor.
Calm down and be cool.
- Sakin ol ve rahat ol.
Luxury and convenience do not equate to happiness.
- Lüks ve rahatlık mutluluğa eşit değildir.
Relax, you're doing fine.
- Rahatla, iyi gidiyorsun.
Don't worry. Everything's going to be all right.
- İçin rahat olsun, her şey yoluna girecek.
Just relax. Everything's going to be all right.
- Sadece rahatla her şey yoluna girecek.
My aunt now lives in comfort.
- Teyzem şu anda rahat içinde yaşıyor.
The property left him by his father enables him to live in comfort.
- Babası tarafından ona bırakılan servet onun rahat bir şekilde yaşamasını sağlar.
He tried to be less obtrusive.
- O daha az rahatsız edici olmaya çalıştı.
Tom couldn't seem to put Mary at ease.
- Tom dün gece Mary'yi rahat ettiriyor gibi görünmüyordu.
His smile put her at ease.
- Onun tebessümü onu rahatlattı.
The dead are gone and they cannot defend themselves. The best thing to do is to leave them in peace!
- Ölüler gitti, onlar kendilerini savunamazlar. Yapılacak en iyi şey onları rahat bırakmaktır!
I won't rest until I find out the truth.
- Gerçeği öğrenene kadar bana rahat yok.
Tom looks relaxed and rested.
- Tom rahatlamış ve dinlenmiş görünüyor.
Pigeons are very bothersome birds in cities.
- Güvercinler şehirlerde çok rahatsız edici kuşlardır.
This is one of the most disagreeable things I've ever seen.
- Bu şimdiye kadar gördüğüm en rahatsız edici şeylerden biridir.
Tom is a very disagreeable person.
- Tom çok rahatsız edici bir kişi.
I'm sure Tom wouldn't want to offend anyone.
- Tom'un kimseyi rahatsız etmek istemeyeceğinden eminim.
I didn't mean to offend anyone.
- Kimseyi rahatsız etmek istemedim.
I don't want to intrude on them if they're busy.
- Onlar meşgulse onları rahatsız etmek istemiyorum.