Tom accused Mary of not knowing how to love or how to accept someone's love.
- Tom Mary'yi sevmeyi ya da birinin aşkını kabul etmeyi bilmemekle suçladı.
Tom had no way of knowing when Mary would arrive.
- Mary'nin ne zaman varacağını Tom'un bilmesi imkansızdı.
Knowing is nothing, imagination is everything.
- Bilmek bir şey değildir, hayal gücü her şeydir.
Sometimes we need to look back to know where we are going to.
- Nereye gittiğimizi bilmek için bazen geriye bakmalıyız.
Knowing where the fire escape is in a hotel may save your life.
- Bir otelde yangın kaçışının nerede olduğunu bilmek hayatınızı kurtarabilir.
It's sad to know that we may die any moment.
- Bizim her an ölebilir olduğumuzu bilmek üzücü.
Knowing is not the same as understanding.
- Bilmek, anlamakla aynı değildir.
In order to study computational linguistics it's necessary to know various languages, however, one also has to be familiar with the use of computers.
- Bilişimsel dil bilimi eğitimi yapmak için çeşitli dilleri bilmek gerekli, ancak, insan bilgisayarların kullanımı da bilmelidir.
I want to know if you can go fishing with us next weekend.
- Gelecek hafta sonu bizimle balık tutmaya gidebilip gidemeyeceğini bilmek istiyorum.
A healthy man does not know the value of health.
- Sağlıklı olan adam sağlığın değerini bilmez.
Do you know how to play mahjong?
- Mahjong oynamayı biliyor musun?
Knowing where the fire escape is in a hotel may save your life.
- Bir otelde yangın kaçışının nerede olduğunu bilmek hayatınızı kurtarabilir.
I'm not the only one interested in knowing where Tom was.
- Tom'un nerede olduğunu bilmekle ilgilenen tek kişi ben değilim.
Tom didn't want to know about my problems.
- Tom problemlerim hakkında bilmek istemiyordu.
I want to know about Tom.
- Tom hakkında bilmek istiyorum.
Would you like to know how to prevent getting wrinkles?
- Kırışıklıkları nasıl önleyeceğini bilmek istiyor musun?
I'd like to know how to send money to France.
- Fransa'ya nasıl para gönderileceğini bilmek istiyorum.
Do you want to know my guess?
- Tahminimi bilmek ister misin?
Tom wants to know if you remember him.
- Tom onu hatırlayıp hatırlamadığını bilmek istiyor.
Tom wants to know if you remember Mary.
- Tom Mary'yi hatırlayıp hatırlamadığınızı bilmek istiyor.
I simply have to know.
- Ben sadece bilmek zorundayım.
Tom didn't have enough experience to know what to do.
- Tom ne yapacağını bilmek için yeterli tecrübeye sahip değildi.
Everybody knew she could speak English well.
- Onun iyi İngilizce konuşabildiğini herkes biliyordu.
Everybody knew that she was being pushy.
- Onun saldırgan olduğunu herkes biliyordu.
Tom accused Mary of not knowing how to love or how to accept someone's love.
- Tom Mary'yi sevmeyi ya da birinin aşkını kabul etmeyi bilmemekle suçladı.
Knowing is nothing, imagination is everything.
- Bilmek bir şey değildir, hayal gücü her şeydir.
I invited Ken, Bill and Yumi.
- Ken, Bill ve Yumi'yi davet ettim.
Ken talks as if he knew everything.
- Ken her şeyi biliyormuş gibi konuşur.
Mr Hashimoto is known to everyone.
- Bay Hashimoto herkes tarafından bilinir.
His name is known to everyone in this town.
- Onun adı bu kasabada herkesçe bilinmektedir.
Tom speaks French and also speaks English.
- Tom Fransızca bilmektedir ve ayrıca İngilizce bilmektedir.
Tom wanted to know if I could speak French.
- Tom Fransızca konuşabilip konuşamayacağımı bilmek istedi.
Tom won't tell you what you want to know.
- Tom bilmek istediğini sana söylemez.
I couldn't tell Tom what he wanted to know.
- Tom'a bilmek istediği şeyi söyleyemedim.