bilme

listen to the pronunciation of bilme
Турецкий язык - Английский Язык
recognition
consciousness of
knowing

There is no knowing which team will win. - Hangi takımın kazanacağını bilmek zor.

Knowing is nothing, imagination is everything. - Bilmek bir şey değildir, hayal gücü her şeydir.

knowing; cognition
conversancy
{i} kenning
conversance
cognition
sutras
acquintance
familiarity
bilmek
know

Sometimes we need to look back to know where we are going to. - Nereye gittiğimizi bilmek için bazen geriye bakmalıyız.

Knowing is nothing, imagination is everything. - Bilmek bir şey değildir, hayal gücü her şeydir.

bilme yetisi
cognition
bilmek
be up to
bilmek
may

Maybe I don't want to know. - Belki bilmek istemiyorum.

You may not want to know. - Bilmek istemeyebilirsin.

bilmek
to suspect that (someone) did (something), think that (someone) is responsible for (something): Her şeyi benden biliyorlar. They suspect me of everything. bilemedin/bilemediniz at most. bilerek knowingly, on purpose. bilmeden not knowing, unintentionally. Bilmemek ayıp değil, sormamak/öğrenmemek ayıp. (Atasözü) It's not a shame not to know; what is bad is not asking. bile bile knowingly; on purpose. bile bile lades with full knowledge of the disadvantageous consequences. bildim bileli for a long time now. bilir bilmez half-knowing, with insufficient knowledge. bilmezlikten gelmek to pretend ignorance. bildiğinden kalmamak/bildiğini okumak to insist on having one's own way. bildiğinden şaşmamak not to be deflected from one's plan, not to listen to others. bildiğini yapmak to (ignore advice and) do it one's own way. Bildiğini yedi mahalle bilmez. (Konuşma Dili) He is very shrewd. bilmem hangi something or other. bilmem nasıl somehow or other. Bilmiş ol! (Konuşma Dili) Take note!/Hear this!
bilmek
(Latin) scire
bilmek
savvy
bilmek
be up
bilmek
wise up to
bilmek
wise up
bilmek
{f} understand

Knowing is not the same as understanding. - Bilmek, anlamakla aynı değildir.

bilmek
{f} wit

I want to know who you're going out with tonight. - Bu gece kiminle çıkacağını bilmek istiyorum.

Tom wants to know if you're planning on going to Boston with us next weekend. - Tom gelecek hafta bizimle Boston'a gitmeyi planlayıp planlamadığını bilmek istiyor.

bilmek
be onto
değerini bilme
appreciation
bil
know

Although Go is probably the most popular Japanese game in my country, at most only a few university students know it. - Go büyük ihtimalle benim ülkemdeki en popüler Japon oyunu olsa da o bile bazı üniversite öğrencileri dışında pek bilinmiyor.

A healthy man does not know the value of health. - Sağlıklı olan adam sağlığın değerini bilmez.

bilmek
knowing

There is no knowing which team will win. - Hangi takımın kazanacağını bilmek zor.

I'm not the only one interested in knowing where Tom was. - Tom'un nerede olduğunu bilmekle ilgilenen tek kişi ben değilim.

bilmek
be acquainted with
bilmek
be conscious of
bilmek
know about

What do you want to know about me? - Benim hakkımda ne bilmek istiyorsun?

What do you want to know about my job? - İşim hakkında ne bilmek istiyorsun?

bilmek
know how to

Would you like to know how to prevent getting wrinkles? - Kırışıklıkları nasıl önleyeceğini bilmek istiyor musun?

I want to know how Tom died. - Tom'un nasıl öldüğünü bilmek istiyorum.

bilmek
consider
bilmek
aware
bilmek
guess

Do you want to know my guess? - Tahminimi bilmek ister misin?

bilmek
remember

Tom wants to know if you remember Mary. - Tom Mary'yi hatırlayıp hatırlamadığınızı bilmek istiyor.

Tom wants to know if you remember him. - Tom onu hatırlayıp hatırlamadığını bilmek istiyor.

bilmek
have

I have to know the truth. - Gerçeği bilmek zorundayım.

Tom didn't have enough experience to know what to do. - Tom ne yapacağını bilmek için yeterli tecrübeye sahip değildi.

bilmek
{f} ken
bil
knew

Everybody knew that she was being pushy. - Onun saldırgan olduğunu herkes biliyordu.

They knew they must fight together to defeat the common enemy. - Ortak düşmanı yenmek için birlikte dövüşmek zorunda olduklarını biliyorlardı.

bil
{f} knowing

We love our mother almost without knowing it, without feeling it, as it is as natural as to live. - Biz neredeyse bilmeden, hissetmeden annemiz severiz, çünkü o yaşamak kadar doğaldır.

Tom accused Mary of not knowing how to love or how to accept someone's love. - Tom Mary'yi sevmeyi ya da birinin aşkını kabul etmeyi bilmemekle suçladı.

bil
{f} ken

Ken can play the violin, not to mention the guitar. - Ken keman çalabilir, gitardan bahsetmeye bile gerek yok.

Ken is as tall as Bill. - Ken Bill kadar uzun boylu.

bil
cognize
bil
{f} known

The past can only be known, not changed. The future can only be changed, not known. - Geçmiş sadece bilinir, değişmez. Gelecek ise sadece değişir, bilinmez.

Mr Hashimoto is known to everyone. - Bay Hashimoto herkes tarafından bilinir.

bil
{f} kenning
bilmek
guess right
bilmek
hear of
bilmek
be acquainted
bilmek
know of
bilmek
speak

Tom speaks French and also speaks English. - Tom Fransızca bilmektedir ve ayrıca İngilizce bilmektedir.

He speaks two languages besides English. - İngilizcenin yanı sıra iki dil bilmekte.

bilmek
hear about
bilmek
(Kanun) acquaint
bilmek
regard as
bilmek
know to
aklın bilme gücü
cognation
bilmek
be wise to
bilmek
to know; to be informed of, be aware of; to understand
bilmek
to know; to be acquainted with sth; to guess (right); to remember; to recognize; to consider, to regard as
bilmek
to know, recognize
bilmek
to regard (someone) as: Onu düşman bildik. We regarded him as an enemy
bilmek
to hold (someone) to be the accountable party: Senden başkasını bilmem. You're the only one I hold accountable
bilmek
tell

I'll tell you everything that you want to know. - Bilmek istediğin her şeyi sana söyleyeceğim.

I couldn't tell Tom what he wanted to know. - Tom'a bilmek istediği şeyi söyleyemedim.

dünya işlerini iyi bilme
worldly wisdom
her şeyi bilme
omniscience
iyi bilme
familiarity
kendini bilme
self knowledge
kendini bilme
self-consciousness
ne istediğini bilme
singleness of purpose
ne istediğini bilme
singleness
çat pat bilme
smattering
önceden bilme
foreknowledge
önceden bilme
precognition
Английский Язык - Английский Язык

Определение bilme в Английский Язык Английский Язык словарь

bil
band interleaved by line A form of data storage in which each record in the file contains a scan line (row) of data for one band All bands of data for a given line are stored consecutively within the file
bil
Basic Insulation Level; a reference insulation level expressed as the impulse crest voltage of the nominal 1 2 X 50 microsecond wave This is a measure of the ability of the insulation to withstand very high voltage surges
bil
Basic Insulation Level is a measure of the ability of the insulation system to withstand very high voltage surges For example, a 600 volt class transformer has a 10 KV BIL rating
bil
Bilimportorenes Landsforening Norwegian Vehicle Importers Association (OICA member) [Norway]
bil
Acronym for band interleaved by line A method of storing data
bil
-Basic Insulation Level
bil
Band Interleaved by Line An image file format linked with satellite derived imagery
bil
The basic impulse level or basic insulation level To meet a given BIL rating a bushing must be able to withstand a simulated lightning wave that has a wave shape of 1 2 by 50 microseconds and in both positive and negative polarities The wave reaches its peak in 1 2 microseconds and decays to ½ of the peak value in 50 microseconds BIL ratings are expressed in KV (kilovolts)
bil
Band Interleaved by Line A common raster file format and remote sensing standard
bil
Band Interleaved by Line A format for data storage See Chapter 5
bil
Basic Insulation Level A measure of the ability of the insulation system to withstand very high voltage surges For example, a 600 volt class transformer has a 10 KV BIL rating
Турецкий язык - Турецкий язык
Bilgi edinmenin gaye ve sonucu
Bir şeyin ne olduğunun bilincine varma
Bilmek işi
Bilmek
(Osmanlı Dönemi) PERVA
Bilmek
(Osmanlı Dönemi) NİŞVE
Bilmek
(Osmanlı Dönemi) DÜRYE
Bilmek
(Osmanlı Dönemi) TARSİN
Bilmek
(Osmanlı Dönemi) DERY
bilmek
Bir iş yapmaya alışmış olmak, elinden gelmek
bilmek
Sanmak, var saymak, farz etmek
bilmek
Sorumlu tutmak. İnanmak: "Bilirim yaşamaz güneşte / Bilirim yaşamaz yan yana aşkla / Ne haksızlık / Ne korku."- N. Cumalı. İşine gelmek, uygun bulmak. -a/-e ekli fiillerle yeterlik bildiren birleşik fiiller oluşturur
bilmek
Bilemedin mi?"- H. R. Gürpınar
bilmek
Bir bilim veya sanat dalında yeterli olmak
bilmek
Tanımak, hatırlamak
bilmek
İşine gelmek, uygun bulmak
bilmek
Ben geldim
bilmek
Saymak
bilmek
Sorumlu tutmak
bilmek
Bir bilim veya sanat dalında yeterli olmak: "Yani kısacası bu mükemmel dilimizi kimse bilmez, okumaz."- B. Felek
bilmek
Bir şeyi anlamış veya öğrenmiş bulunmak
bilmek
Bir şeyi anlamış veya öğrenmiş bulunmak: "Bu adam, bilmek için öğrenmiş olmaya ihtiyacı olmayan, bildiğini bilen, bilmediğini de şıp diye sezen bambaşka bir insandır."- H. Taner
bilmek
Tanımak, hatırlamak: "Kadıncığım aç
bilmek
İnanmak
bilmek
Sanmak, var saymak, farz etmek: "Bir hastanın hastalığına gereken önemi vermesi, doktorun ancak kendini o hasta ile birlikte hasta bilmesi ile sağlanabilir."- R. H. Karay
bilme
Избранное