büyülenmek

listen to the pronunciation of büyülenmek
Turkish - English
to be charmed, be fascinated, be enchanted
be captivated
to be bewitched
be under a spell
be charmed
fascinated
bewitched
büyüle
enthrall

Sami was enthralled with Layla. - Sami, Leyla'dan büyüleniyordu

büyüle
fascinate

Tom and Mary are fascinated by Japanese anime. - Tom ve Mary Japon çizgi filmi tarafından büyülendi.

I'm fascinated by cats. - Kediler tarafından büyülendim.

büyülenme
fascinating
büyüle
enchant

You need several wizards to enchant the necklace. - Kolyeyi büyülemek için birkaç sihirbaza ihtiyacın var.

I'm not enchanting their children. - Ben onların çocuklarını büyülemiyorum.

büyüle
{f} charming

She is a charming woman. - O büyüleyici bir kadındır.

Kate is as charming as her sister. - Kate kız kardeşi kadar büyüleyici.

büyüle
{f} bewitched

The Lady of the Lake bewitched Merlin and trapped him in the trunk of a tree. - Gölün hanımı, Merlin'i büyüledi ve onu bir ağacın gövdesinde tuzağa düşürdü.

büyüle
{f} ravishing

Mary looked ravishing. - Mary büyüleyici görünüyordu.

She looked ravishing. - O büyüleyici görünüyordu.

büyüle
{f} enthralling
büyüle
enthral

Sami was enthralled with Layla. - Sami, Leyla'dan büyüleniyordu

büyüle
{f} fascinated

He was fascinated with her beauty. - O, onun güzelliği ile büyülendi.

I'm fascinated by cats. - Kediler tarafından büyülendim.

büyüle
{f} captivating

I was up all night reading the captivating book my grandfather gave me. - Dedemin bana verdiği büyüleyici kitabı okumak için tüm gece oturdum.

He's a captivating speaker. - O büyüleyici bir konuşmacı.

büyüle
{f} enchanting

I'm not enchanting their children. - Ben onların çocuklarını büyülemiyorum.

Mary was the most enchanting creature that Tom had ever seen. - Mary, Tom'un şimdiye kadar gördüğü en büyüleyici yaratıktı.

büyüle
ravish

Mary looked ravishing. - Mary büyüleyici görünüyordu.

She looked ravishing. - O büyüleyici görünüyordu.

büyüle
{f} fascinating

I found the subject fascinating. - Konuyu büyüleyici buldum.

I think it's fascinating. - Sanırım o büyüleyici.

büyüle
{f} charm

She is a charming woman. - O büyüleyici bir kadındır.

That baby has charming eyes. - Şu bebeğin büyüleyici gözleri var.

büyüle
charmed

They are sitting as if charmed by the music. - Sanki müzik tarafından büyülenmiş gibi oturuyorlar.

They were all charmed by her song. - Onların hepsi onun şarkısı tarafından büyülendi.

büyüle
{f} bewitching
büyülenme
enthrallment
büyülenme
fascination
büyüle
captivated

You captivated me, dear. - Beni büyüledin, aşkım.

büyüle
spellbind
büyüle
entrance

Tom was entranced by Mary's singing. - Tom Mary'nin şarkı söylemesinden büyülendi.

I was simply entranced by the beauty of her face. - Ben sadece onun yüzünün güzelliği tarafından büyülendim.

büyüle
hex
büyüle
spellbound
büyüle
enthralled

Sami was enthralled with Layla. - Sami, Leyla'dan büyüleniyordu

büyüle
entranced

I was simply entranced by the beauty of her face. - Ben sadece onun yüzünün güzelliği tarafından büyülendim.

Tom was entranced by Mary's singing. - Tom Mary'nin şarkı söylemesinden büyülendi.

büyüle
bewitch

The Lady of the Lake bewitched Merlin and trapped him in the trunk of a tree. - Gölün hanımı, Merlin'i büyüledi ve onu bir ağacın gövdesinde tuzağa düşürdü.

I can teach you how to bewitch men. - Ben erkeklerin nasıl büyüleneceğini size öğretebilirim.

büyülenme
bewitchment, being bewitched
büyülenme
being captivated
büyülenme
entrancement
büyülenme
spell
büyülenme
being charmed, fascination, being enchanted
Turkish - Turkish
Büyüleme işine konu olmak: "Düşlerimin tiyatrosuydu benim. Önümden geçerken bile büyülenirdim."- N. Cumalı
Büyüleme işine konu olmak
sihirlenmek
avurtlamak
afsunlanmak
büyülenme
Büyülenmek işi
büyülenmek
Favorites