Çok çalışmak zorundasın.
- Du musst viel arbeiten.
Artık burada çalışmak istemiyorum.
- Ich will hier nicht mehr arbeiten.
Evraklarını derhal teslim et.
- Hand in your papers at once.
Evrakların hepsini bir araya toplar mısın?
- Can you gather all of the papers together?
Askerler eve gelmeye barış zamanı işlerini bulmaya başladılar.
- Soldiers began to come home and find peacetime jobs.
Binlerce insan işlerini kaybetti.
- Thousands of people lost their jobs.
Biz kimlik belgelerimizi güvenlik masasına göstermek zorunda kaldık.
- We had to show our papers at the security desk.
Boşanma kağıtlarını az önce imzaladım, nihayet özgürüm!
- I've just signed the divorce papers; I'm free at last!
Sınav kâğıtlarını öğretmene uzattım.
- I handed the examination papers in to the teacher.
Tüm evraklar bantlandı ve kasada muhafaza edildi.
- All the papers were taped up and kept in the safe.
Casus evrakları yaktı.
- The spy burned the papers.
O bir fabrikada çalışıyor.
- He works in a factory.
Benim babam bir fabrikada çalışır.
- My father works in a factory.
Bu, telif hakkı ile korunan bir materyalin çevirisiydi, bu yüzden telif hakkı sahiplerinin türetilmiş çalışmaları kontrol etme hakkı olduğu için onu iptal ettim.
- This was a translation of copyrighted material, so I deleted it since copyright owners have the right to control derivative works.
Picasso'nun çalışmalarını severim.
- I like the works of Picasso.
Bilgisayarlar gerçekten edebi eserleri çevirebilir mi?
- Can computers actually translate literary works?
Tom'un eserlerde çok sayıda projesi var.
- Tom has a lot of projects in the works.
Karıştırma tesisinden şantiyeye beton taşımak için doksan dakikamız var.
- We have ninety minutes to carry the concrete from the mixing plant to the worksite.
Beton karma tesisi sadece şantiyeden bir mil uzakta.
- The concrete mixing plant is just a mile from the worksite.
Atölyesinde bir tablo yapıyor.
- He's making a table in his workshop.
Boş eller internetin atölyesidir.
- Idle hands are the Internet's workshop.
O sadece ev işlerini çekip çevirmiyor, aynı zamanda bir okul öğretmeni olarak da çalışıyor.
- Not only does she keep house, but she also works as a school teacher.
Her ülkede aynı şekilde işler.
- It works the same way in every country.
Tom evinin yakınındaki bir spor salonunda egzersiz yapıyor.
- Tom works out in a gym near his house.
O tamamen reklam yapıldığı gibi çalışır.
- It works exactly as advertised.
I will start working on July the first.
- Ich werde am ersten Juli anfangen zu arbeiten.
He is accustomed to working hard.
- Er ist daran gewöhnt, hart zu arbeiten.