Do you want to go grab some lunch?
- Biraz öğle yemeği almaya gitmek ister misin?
Let's go grab a burger.
- Bir burger almaya gidelim.
Don't forget the receipt.
- Makbuzunuzu almayı unutmayın.
Agh. I waited for a long time for the receipt of a present from my mother. However, it's very problematic.
- Agh. Annemden bir hediye almak için uzun bir süre bekledim. Ancak, çok sorunludur.
I am in the habit of taking a shower in the morning.
- Sabah duş almaya alışkınım.
Tom was guilty of taking the money.
- Tom parayı almakla suçludur.
No man received enough votes to win the nomination.
- Hiç kimse adaylığı kazanmak için yeterli oy almadı.
No one received enough votes to win the nomination.
- Hiç kimse adaylığı kazanmak için yeterli oy almadı.
There are many beautiful castles in northern Germany.
- Kuzey Almanya'da bir sürü güzel kaleler var.
I never go out without buying something.
- Ben bir şey satın almadan asla dışarı çıkmam.
I went to the department store with a view to buying a present.
- Ben bir hediye satın almak amacıyla bir alışveriş merkezine gittim.
I had to borrow money to purchase the car.
- Araba almak için borç almak zorunda kaldım.
The couple wants to purchase a home.
- Çift, bir ev satın almak istiyor.
May we look forward to receiving your order?
- Siparişinizi almayı dört gözle bekleyebilir miyiz?
A sadist likes inflicting pain; a masochist, receiving it.
- Bir sadist acı vermekten; bir mazoşist onu almaktan hoşlanır.
I use money for buying clothes.
- Giysileri satın almak için para kullanırım.
I love buying on eBay.
- eBay'dan satın almayı çok seviyorum.
They are saving their money for the purchase of a house.
- Bir evi satın almak için onlar paralarını tasarruf ediyorlar.
Tom should have purchased flood insurance.
- Tom sel sigortası satın almalıydı.
I think you should probably see someone from Purchasing.
- Sanırım muhtemelen Satın almadan biriyle görüşmen gerekiyor.
The Argentine president said that diabetes is a disease of people with high purchasing power.
- Arjantin devlet başkanı şekerin yüksek satın alma gücü olan insanların bir hastalığı olduğunu söyledi.
I never go out without buying something.
- Ben bir şey satın almadan asla dışarı çıkmam.
I want to buy a pair of ski boots.
- Ben, bir çift kayak botu satın almak istiyorum.