onceki

listen to the pronunciation of onceki
Türkisch - Englisch

Definition von onceki im Türkisch Englisch wörterbuch

önceki
former

The former Italian currency was the lira and its symbol was ₤. It's not related to the Turkish lira. - Daha önceki İtalyan para birimi liradır.ve onun sembolü £ dır.O Türk lirasıyla ilgili değildir.

Tom is Mary's former husband. - Tom Mary'nin önceki eşidir.

önceki
previous

I had lost a camera in the previous day. - Ben önceki gün bir kamera kaybettim.

I met him on the previous day. - Onunla önceki gün tanıştım.

önceki
antecedent
önceki
preceding, former, ex, previous, back, preceding, foregoing
önceki
past

I think that I was a princess in a past life. - Bence ben önceki hayatımda bir prensestim.

önceki
prev

Has your neck thickened during the previous year? - Boynun bir önceki yılda kalınlaştı mı?

I had lost a camera in the previous day. - Ben önceki gün bir kamera kaybettim.

önceki
(Askeri) predecessor
önceki
exparte
önceki
early
önceki
(Bilgisayar) prev page
önceki
(Bilgisayar) back

Although I came back late from the party last night, I was as fresh as a daisy in the morning. - Önceki gece partiden geç dönmeme rağmen sabah bir papatya kadar dinçtim.

When did you return? I came back the day before yesterday. - Ne zaman döndün? Ben önceki gün geri döndüm.

önceki
(Bilgisayar) during the previous

Has your neck thickened during the previous year? - Boynun bir önceki yılda kalınlaştı mı?

önceki
(Bilgisayar) preset
önceki
quondam
önceki
the former

Love is above money. The latter can't give as much happiness as the former. - Sevgi paranın üstündedir. Sonraki önceki kadar çok mutluluk veremez.

The former Italian currency was the lira and its symbol was ₤. It's not related to the Turkish lira. - Daha önceki İtalyan para birimi liradır.ve onun sembolü £ dır.O Türk lirasıyla ilgili değildir.

önceki
preceding

The index rose 4% from the preceding month. - Endeks bir önceki aya göre % 4 yükseldi.

The essential points of my argument have been expressed in the preceding pages. - Benim görüşümün temel noktasını önceki sayfalarda ifade ettim.

önceki
hereinabove
önceki
pro

If you don't eat breakfast, you'll probably be hungry during the morning and won't be as efficient at work as you could be. - Eğer kahvaltı yapmazsanız, büyük olasılıkla sabah acıkırsınız ve işinizde önceki gibi verimli olmazsınız.

önceki
initial
önceki
anterior
önceki
pristine
önceki
ex
önceki
pre

Complete the following form to know who you could have been in a previous life. - Önceki hayatınızda kim olabileceğinizi öğrenmek için aşağıdaki formu doldurunuz.

I met him on the previous day. - Onunla önceki gün tanıştım.

önceki
onetime
önceki
old
önceki
foregoing
önceki
(Hukuk) preceding, prior
önceki
before

The accident happened the day before yesterday. - Kaza, önceki gün oldu.

I saw you in the strip club the day before yesterday. - Önceki gün, seni bir striptiz kulübünde gördüm.

önceki
last

Although I came back late from the party last night, I was as fresh as a daisy in the morning. - Önceki gece partiden geç dönmeme rağmen sabah bir papatya kadar dinçtim.

In Esperanto, the syllable before the last one is always stressed. - Esperantoda, sonuncusundan önceki hece daima vurgulanır.

önceki
sometime
önceki
the preceding, former
önceki
prior

No prior experience is required. - Önceki deneyim gerekli değildir.

There were no prior warnings. - Önceki uyarılar yoktu.

önceki
precedent
önceki
ante

Tom connected the TV to the antenna that the previous owner of his house had mounted on the roof. - Tom TV'yi evin önceki sahibinin çatıya monte ettiği antene bağladı.

önceki
the previous one
önce
ago

He went to Paris two years ago. - O, Paris'e iki yıl önce gitti.

There was a castle here many years ago. - Yıllar önce orada bir kale vardı.

önce
first

Tom divorced his first wife more than fifteen years ago. - Tom on beş yıldan daha önce ilk eşinden boşandı.

One will be judged by one's appearance first of all. - Bir insan her şeyden önce görünümü ile değerlendirilecektir.

önce
(İnşaat) before

Before going to study in Paris, I must brush up on my French. - Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemeliyim.

I showered before breakfast. - Kahvaltıdan önce duş aldım.

önceki alan
(Bilgisayar) previous field
önceki ay
(Bilgisayar) previous month
önceki boyut
(Bilgisayar) restore
önceki boyuta getirmek
(Bilgisayar) restore
önceki boşluk
(Bilgisayar) space before
önceki ile aynı
(Bilgisayar) same as previous
önceki olayları kapsayan
(Ticaret) retroactive
önceki sayfa
(Bilgisayar) prev page
önceki sayfaya
(Bilgisayar) page up
önceki sene
last year
önceki sürüm
(Bilgisayar) early release
önceki yıl
last year
önceki öğeler
(Bilgisayar) past items
önceki boyuta küçült
(Bilgisayar) restore down
önceki bölümde
thereinbefore
önceki bölümden devam et
(Bilgisayar) continue from previous section
önceki cirocu
preceding indorser
önceki durum
status quo ante
önceki durumu
former rank
önceki durumuna gelme
reinstatment
önceki durumuna getirmek
restore to the former rank
önceki düzeni kaydet
(Bilgisayar) save previous scheme
önceki ekran
(Bilgisayar) previous screen
önceki emri geçersiz kılan emir
countermand
önceki fiyat
(Ticaret) previous price
önceki geçmiş zaman
pluperfect
önceki geçmiş zaman
pluperfect tense
önceki gibi
as before, as heretofore
önceki gibi iste
require as an antecedent
önceki görevli
precursor
önceki gün
the day before yesterday

I went there the day before yesterday. - Önceki gün oraya gittim.

The accident happened the day before yesterday. - Kaza, önceki gün oldu.

önceki haline getirmek
unchange
önceki hüküm
(Kanun) initial decree
önceki ifadenin savunmayı engellemesi
estoppel
önceki kimse
predecessor
önceki konuya dönmek
hark back to
önceki kuşaklar
predecessor
önceki kısımda
thereinbefore
önceki mahkeme kararları
retroactive judicial decisions
önceki nesneyi seç
(Bilgisayar) select previous object
önceki satırlar
(Bilgisayar) lines before
önceki slayda dön
(Bilgisayar) return to the previous slide
önceki sözcükle birleşen
enclitic
önceki sözcükle birleşen kelime
enclitic
önceki sözcüğü sil
(Bilgisayar) delete previous word
önceki sürümlü bilgisayar
down-level computer
önceki yaşamın kaderi belirlediği inancı
karma
önceki yürütmeden sonra
(Bilgisayar) after previous event
önceki zarar
(Ticaret) anterior loss
-den önceki
preceding
önce
first, at first, firstly, initially; before; ago
önce
firstly

Firstly, we mustn't be selfish. - Her şeyden önce bencil olmamalıyız.

Firstly, happiness is related to money. - Öncelikle, mutluluk para ile ilgilidir.

önce
ante

Tom connected the TV to the antenna that the previous owner of his house had mounted on the roof. - Tom TV'yi evin önceki sahibinin çatıya monte ettiği antene bağladı.

The conquest of İstanbul antedates the discovery of America. - İstanbul'un fethi, Amerika'nın keşfinden önce gelir.

belgeyi önceki boyutuna getir
(Bilgisayar) restore document
bir önceki
the previous one

This winter is expected to be colder than the previous one. - Bu kışın bir önceki kıştan daha soğuk olması bekleniyor.

This newspaper article is more interesting than the previous one. - Bu gazete makalesi bir öncekinden daha enteresan.

bir önceki
the preceding one
bir önceki
the former one
bir önceki sayı
back number
bir önceki yıl
previous year
bundan önceki
the preceding
daha önceki
afore
hemen önceki
next but one
savaştan önceki
ante-bellum
sondan bir önceki
second to last
sondan bir önceki
next to last
sondan önceki
penultimate
vergiden önceki
(Ticaret) pretax
önce
pre-

What's your pre-tax income? - Senin vergi öncesi gelirin nedir?

The pre-Islamic Arabs were nomads. - İslam öncesi Araplar göçebeydiler.

önce
beforehand

I know better than to climb mountains in winter without making all necessary preparations beforehand. - Önceden tüm hazırlıkları yapmadan kışın dağlara tırmanacak kadar aptal değilim.

I know better than to climb mountains in winter without making all necessary preparations beforehand. - Önceden gerekli tüm hazırlıkları yapmadan kışın dağlara tırmanmamam gerektiğini biliyorum.

önce
before time
önce
to start with

To start with, who is that man? - Her şeyden önce, o adam kim?

To start with, I must thank you for your help. - Öncelikle yardımınız için size teşekkür etmeliyim.

önce
initially
önce
for one thing

For one thing, I don't have any money. For another, I don't have the time. - Öncelikle, hiç param yok. ikinci olarak, zamanım yok.

For one thing, I'm penniless; for another, I don't have the time. - Öncelikle, beş parasızım, ayrıca, zamanım yok.

önce
epi-
önce
at first

At first I thought I liked the plan, but on second thought I decided to oppose it. - Önce plandan hoşlandığımı düşündüm fakat ikinci düşünüşümde ona karşı çıkmaya karar verdim.

She didn't like the horse at first. - O, ilk önce atı beğenmedi.

önce
a priori

Tell him it's a priority. - Ona bunun bir öncelik olduğunu söyle.

Tell Tom it's a priority. - Tom'a bunun bir öncelik olduğunu söyle.

önce
above

Television shows violence, which influences, above all, younger people. - Televizyon şiddet gösteriyor, her şeyden önce daha genç insanları etkiler.

They want, above all things, to live in peace. - Onlar, her şeyden önce, barış içinde yaşamak istiyor.

4 yıl önceki
4 years ago
Büyük perhizden önceki salı
Mardi gras
açılan menü/önceki slayt
(Bilgisayar) popup menu/previous slide
bir önceki cirocu
preceding endorser
büyük oruçtan önceki üçüncü pazar
Septuagesmia Sunday
daha önceki tarihli
(Ticaret) ante-dated
daha önceki vaziyeti alın!
(Askeri) as you were
doğumdan önceki
prenatal
doğumdan önceki
antenatal
dünden önceki gün
the day before yesterday
etkinleş önceki
(Bilgisayar) activate prev
faizden önceki kar
(Ticaret) profit before interest
fırtınadan önceki sessizlik
the calm before a storm
golfte topun vurulmadan önceki gidişi
carry
imza gününden önceki gün
(Kanun) antedate
iç savaştan önceki
antebellum
kelebek olmadan önceki başkalaşım
chrysalis
kilitaç önceki
(Bilgisayar) unlocked prev
konsolidasyondan önceki kar
(Ticaret) profit prior to consolidation
miraçtan önceki pazar günü
rogation sunday
nikâhtan önceki
antenuptial
paskalyadan iki hafta önceki pazar
passion sunday
paskalyadan önceki cuma
Good Friday

You can't sing and dance on Good Friday. - Paskalyadan önceki cuma günü şarkı söyleyip dans edemezsin.

paskalyadan önceki hafta
holy week
paskalyadan önceki perşembe
maundy thursday
pencere önceki boyut
(Bilgisayar) window restore
savaştan önceki
antebellum
savaştan önceki durum
status quo ante-bellum
son ve sondan önceki
the last two
sondan bir önceki
penultimate

First, second, third, fourth, fifth, sixth, seventh, eighth, ninth, tenth... penultimate, last. - Birinci, ikinci, üçüncü, dördüncü, beşinci, altıncı, yedinci, sekizinci, dokuzuncu, onuncu... sondan bir önceki, son.

Johnny, please read the penultimate paragraph. - Johnny, lütfen sondan bir önceki paragrafı oku.

sondan bir önceki hece
penultimate

In Esperanto a stress falls on the penultimate syllable. - Esperantoda vurgu sondan bir önceki heceye gelir.

In Esperanto, the penultimate syllable is stressed. - Esperanto'da sondan bir önceki hece vurguludur.

sondan bir önceki hece
penult
sondan bir önceki olarak
penultimately
sondan iki önceki
the second before the last
tufandan önceki devre ait
antediluvian
uygulama önceki boyut
(Bilgisayar) app restore
vergiden önceki
pre tax
vergiden önceki kar
(Ticaret) profit before tax
vergiden önceki kar
(Ticaret) income before income taxes
vergiden önceki kar
(Ticaret) pretax income
veri bul önceki
(Bilgisayar) data find prev
yavaş yavaş önceki görüntünün yerini alma
fade in
yavaş yavaş önceki sesin yerini alma
fade in
çalışmakitabı önceki
(Bilgisayar) workbook prev
ödemeden önceki denetim
(Ticaret) preaudit
önce
ere

This statue was erected ten years ago. - Bu anıt on yıl önce dikildi.

That building was erected five years ago, I think. - O bina sanırım beş yıl önce inşa edildi.

önce
prior

Parents have a prior right to choose the kind of education that shall be given to their children. - Ana baba, çocuklarına verilecek eğitim türünü seçmek hakkını öncelikle haizdirler.

Freshness is our top priority. - Tazelik bizim önceliğimizdir.

önce
first, at first
önce
afore
önce
early

I want to make sure I get to the station early enough to buy a newspaper before getting on the train. - Trene binmeden önce bir gazete almak için istasyona yeterince erken varacağımdan emin olmak istiyorum.

Could you tell Tom to come to work an hour early tomorrow? - Tom'a yarın bir saat önce işe gelmesini söyleyebilir misin?

önce
pro

The student has already solved all the problems. - Öğrenci tüm problemleri daha önce çözdü.

Check the enemy's progress before they reach the town. - Düşman kasabaya ulaşmadan önce, onların ilerlemesini durdurun.

önce
before, ago
önce
before ...: tatilden önce before the vacation
önce
prior to

I need it by the morning of April 5, so it can be reviewed by other members prior to the meeting. - 5 Nisan sabahına kadar ona ihtiyacım var, bu yüzden toplantıdan önce diğer üyeler tarafından gözden geçirilebilir.

All the arrangements should be made prior to our departure. - Tüm düzenlemeler bizim kalkmadan önce yapılmalıdır.

önce
in advance

It would be to your advantage to prepare questions in advance. - Soruları önceden hazırlamak senin yararına olur.

You may as well say it to him in advance. - Siz de ona önceden söyleyebilirsiniz.

önce
back

I've got to take my library books back before January 25th. - 25 Ocaktan önce kütüphane kitaplarımı geri götürmek zorundayım.

By the time you came back, I'd already left. - Sen gelmeden önce ben zaten çıkmıştım.

önce
pre

He arrived two days previously. - O iki gün önceden vardı.

It would be to your advantage to prepare questions in advance. - Soruları önceden hazırlamak senin yararına olur.

önce
the preceding period of time; the past
önce
epi
üst sınıfa geçmeden önceki ara sınıf
remove
şirketleşmeden önceki kar
(Ticaret) profit prior to incorporation
Türkisch - Türkisch

Definition von onceki im Türkisch Türkisch wörterbuch

önceki
Önce olan, evvelki, mukaddem, sabık
Önceki
evveli
Önce
evvel
Önce
evvelce
önce
Baştaki, geçmişteki bölüm, geçmiş zaman
önce
İlk olarak, başlangıçta: "Önce hep birlikte basın suçunu tarif edelim."- B. Felek
önce
Şu kadar zamanın geçmiş bulunduğunu anlatır
önce
İlk olarak, başlangıçta
önce
Baştaki, geçmişteki bölüm, geçmiş zaman: "Demin söyledikleri bana sadece daha önce olup bitenleri düşündürdü."- T. Buğra
önce
tanan