Tom didn't seem inclined to elaborate and I didn't really want to know all the details anyway.
- Tom ayrıntılara girmek için eğilimli görünmüyordu ve ben zaten bütün detayları gerçekten bilmiyordum.
He is inclined to get mad.
- O, kızmaya eğilimlidir.
Young people are apt to waste time.
- Genç insanlar, boşa zaman harcamaya eğilimlidir.
Young people are apt to behave that way.
- Genç insanlar o şekilde davranmaya eğilimlidir.
If you disagree with him, he is liable to get angry.
- Ona katılmazsan, kızmaya eğilimlidir.
My wife is liable to catch a cold.
- Karım üşütmeye eğilimli.
Young men are prone to fall into temptation.
- Genç insanlar şeytana uymaya eğilimlidir.
He was prone to anger.
- O öfkeye eğilimliydi.
You have a tendency to talk too fast.
- Çok hızlı konuşma eğiliminiz var.
Tom has a tendency to exaggerate.
- Tom'un abartma eğilimi var.
I don't have the time or the inclination.
- Zamanım ya da eğilimim yok.
I don't have the time or the inclination to help Tom.
- Tom'a yardım edecek vakte ve eğilime sahip değilim.
This has been the trend for the past twenty years.
- Bu son yirmi yıldır eğilimdi.
I don't think it's a trend.
- Bunun bir eğilim olduğunu sanmıyorum.
Sami has propensity for violence.
- Sami'nin şiddete eğilimi var.
The Earth is tilted at an angle of 23.4 degrees.
- Dünya 23.4 derecelik bir açıyla eğilimlidir.
Tom tends to say the first thing that comes to his mind.
- Tom aklına gelen ilk şeyi söyleme eğilimindedir.
He has a natural bent for music.
- Onun müzik için doğal bir eğilimi var.
People tend to look at others with bias.
- İnsanlar diğerlerine ön yargı ile bakmak eğilimindedir.
If current trends continue, the language will likely die in the near future.
- Şimdiki eğilimler devam ederse, dil muhtemelen yakın gelecekte ölecektir.
Tom mübalağa etmeye meyillidir.
- Tom abartmaya eğilimlidir.