aslında

listen to the pronunciation of aslında
Türkisch - Englisch
actually

Tom doesn't actually live within Boston city limits. - Tom aslında Boston şehri sınırları içinde yaşamıyor.

Believe it or not, I can actually draw. - İster inanın ister inanmayın, ben aslında resim çizebilirim.

essentially

Essentially that story is correct. - Aslında o hikaye doğrudur.

It is essentially a question of time. - Aslında bir zaman sorunu.

as such

We do not become good drivers by concentrating on driving as such. - Aslında sürmeye yoğunlaşarak iyi sürücüler olmayız.

Money, as such, has no meaning. - Paranın, aslında, hiçbir anlamı yok.

indeed

Indeed, that place does appear to be far from here. - Aslında o yer buradan uzakta gibi görünüyor.

There was a spring indeed, but it was dry. - Aslında bir pınar vardı, ama kurumuştu.

in fact

A four-year-old American tourist was disappointed to realize that, in fact, the Sichuan province is not entirely made of spicy beef, in spite of its famously piquant cuisine. - Dört yaşındaki Amerikalı turist, aslında, Sichuan eyaletinin ünlü mayhoş mutfağına rağmen tamamen baharatlı sığır etinden yapılmamış olduğunu farkettiği için hayal kırıklığına uğradı.

I don't like him much, in fact I hate him. - Ondan çok hoşlanmıyorum, ben aslında ondan nefret ediyorum,

(Hukuk) substantially
actually, as a matter of fact, essentially, in reality, in actual fact
virtually

Virtually the entire population is infected with one of eight herpes viruses. - Aslında tüm nüfusun sekizde birine herpes virüsleri bulaşmıştır.

originally

I'm originally from China. - Ben aslında Çinliyim.

Halloween was originally a Celtic festival. - Cadılar Bayramı aslında bir Kelt festivaliydi.

truly

A healthy curiosity is truly a fine thing. - Sağlıklı bir merak, aslında güzel bir şeydir.

by rights
per se
(Konuşma Dili) deep down
intrinsically
all intents and purposes
as far as it goes
for all intents and purposes
honestly

Honestly, I would also like to go. - Aslında ben de gitmek istiyorum.

I think the world is much older than the Bible tells us, but honestly, when I look around — it looks much younger! - Dünyanın İncilin söylediğinden çok daha yaşlı olduğunu düşünüyorum fakat aslında etrafa baktığımda o çok daha genç görünüyor!

in effect

In effect, flowers are the creators of honey. - Aslında, balın yaratıcıları çiçeklerdir.

strictly speaking
in point of fact
(Konuşma Dili) inside
automatically
(Konuşma Dili) in spite of appearance
iwis
under the skin
to tell the truth
clannishness
natively
principally
really

I'm not really a talkative person. It's just that I have a lot of things to tell you. - Ben aslında geveze birisi değilimdir. Sadece sana anlatacak çok şeyim var.

Tom talked for a long time, but didn't really say much. - Tom uzun süre konuştu fakat aslında çok şey söylemedi.

in itself

Competitiveness is neither good nor bad in itself. - Rekabet aslında ne iyi ne de kötü.

Competition is neither good nor evil in itself. - Yarışma aslında ne iyi ne de kötü.

at heart

I'm an executive at heart. - Ben aslında bir yöneticiyim.

He is a kind man at heart. - O, aslında nazik bir insandır.

in very deed
verily
in reality

I remember it as if it were yesterday, but in reality it was fifteen years ago. - Ben onu sanki dünmüş gibi hatırlıyorum ama aslında on beş yıl önceydi.

In reality, all they are interested in is power. - Aslında, onların bütün ilgilendiği güçtür.

in first place
in sober fact
basically

He basically supported the free market system. - O aslında serbest piyasa sistemini destekledi.

It's basically quite simple. - Bu aslında oldukça basit.

primarily
at bottom
au fond
in truth
as a matter of fact
properly
fact of
the fact that
substantial
effect

In effect, flowers are the creators of honey. - Aslında, balın yaratıcıları çiçeklerdir.

aufond
aslında bulunan kusur
(Ticaret) inherent defect
aslında değil
not really
esas olarak, gerçekte, aslında
mainly, in fact, actually
Türkisch - Türkisch
bir kere
(Hukuk) FİLASIL
haddizatında