aslında

listen to the pronunciation of aslında
Türkisch - Englisch
actually

I'm saying For the sake of Earth's environment, but actually it's For the sake of the people living on Earth. - Dünyanın çevresinin iyiliği için söylüyorum, ama aslında o Dünya üzerinde yaşayan insanların iyiliği için.

Believe it or not, I can actually draw. - İster inanın ister inanmayın, ben aslında resim çizebilirim.

essentially

It is essentially a question of time. - Aslında bir zaman sorunu.

It's presumptuous to call this a palace. Essentially, it's a big house. - Buna bir saray diyen küstahtır. Aslında bu büyük bir ev.

as such

Money, as such, has no meaning. - Paranın, aslında, hiçbir anlamı yok.

We do not become good drivers by concentrating on driving as such. - Aslında sürmeye yoğunlaşarak iyi sürücüler olmayız.

indeed

Indeed, that place does appear to be far from here. - Aslında o yer buradan uzakta gibi görünüyor.

Indeed, I keep the cupboard closed. - Aslında, dolabı kapalı tutarım.

in fact

In fact, the inhabitants have been exposed to radioactive rays. - Aslında, yerleşik halk radyoaktif ışınlara maruz kalmaktadır.

I don't like him much, in fact I hate him. - Ondan çok hoşlanmıyorum, ben aslında ondan nefret ediyorum,

(Hukuk) substantially
actually, as a matter of fact, essentially, in reality, in actual fact
virtually

Virtually the entire population is infected with one of eight herpes viruses. - Aslında tüm nüfusun sekizde birine herpes virüsleri bulaşmıştır.

originally

I'm originally from China. - Ben aslında Çinliyim.

Halloween was originally a Celtic festival. - Cadılar Bayramı aslında bir Kelt festivaliydi.

truly

A healthy curiosity is truly a fine thing. - Sağlıklı bir merak, aslında güzel bir şeydir.

by rights
per se
(Konuşma Dili) deep down
intrinsically
all intents and purposes
as far as it goes
for all intents and purposes
honestly

I think the world is much older than the Bible tells us, but honestly, when I look around — it looks much younger! - Dünyanın İncilin söylediğinden çok daha yaşlı olduğunu düşünüyorum fakat aslında etrafa baktığımda o çok daha genç görünüyor!

Honestly, this is not a really well-paying job. - Dürüst olmak gerekirse bu aslında iyi ücretli bir iş değil.

in effect

In effect, flowers are the creators of honey. - Aslında, balın yaratıcıları çiçeklerdir.

strictly speaking
in point of fact
(Konuşma Dili) inside
automatically
(Konuşma Dili) in spite of appearance
iwis
under the skin
to tell the truth
clannishness
natively
principally
really

That was actually really fun. - O aslında gerçekten eğlenceliydi.

Tom talked for a long time, but didn't really say much. - Tom uzun süre konuştu fakat aslında çok şey söylemedi.

in itself

Competition is neither good nor evil in itself. - Yarışma aslında ne iyi ne de kötü.

Competitiveness is neither good nor bad in itself. - Rekabet aslında ne iyi ne de kötü.

at heart

I'm an executive at heart. - Ben aslında bir yöneticiyim.

He is a good man at heart. - O, aslında iyi bir adam.

in very deed
verily
in reality

In reality, all they are interested in is power. - Aslında, onların bütün ilgilendiği güçtür.

I remember it as if it were yesterday, but in reality it was fifteen years ago. - Ben onu sanki dünmüş gibi hatırlıyorum ama aslında on beş yıl önceydi.

in first place
in sober fact
basically

I basically prefer being by myself. - Aslında kendi başıma olmayı tercih ederim.

Tom does basically the same thing as Mary does. - Tom aslında Mary'nin yaptığı aynı şeyi yapar.

primarily
at bottom
au fond
in truth
as a matter of fact
properly
fact of
the fact that
substantial
effect

In effect, flowers are the creators of honey. - Aslında, balın yaratıcıları çiçeklerdir.

aufond
aslında bulunan kusur
(Ticaret) inherent defect
aslında değil
not really
esas olarak, gerçekte, aslında
mainly, in fact, actually
Türkisch - Türkisch
bir kere
(Hukuk) FİLASIL
haddizatında