aslında

listen to the pronunciation of aslında
Türkisch - Englisch
actually

I'm saying For the sake of Earth's environment, but actually it's For the sake of the people living on Earth. - Dünyanın çevresinin iyiliği için söylüyorum, ama aslında o Dünya üzerinde yaşayan insanların iyiliği için.

She looks young, but she's actually older than you are. - O genç görünüyor, ama o aslında senden daha yaşlıdır.

essentially

That's essentially what happened here. - Burada olan şey aslında odur.

It is essentially a question of time. - Aslında bir zaman sorunu.

as such

Money, as such, has no meaning. - Paranın, aslında, hiçbir anlamı yok.

We do not become good drivers by concentrating on driving as such. - Aslında sürmeye yoğunlaşarak iyi sürücüler olmayız.

indeed

Every sentence that starts with I'm not racist, but is likely to be very racist indeed. - Irkçı değilim, ama ile başlayan her cümle aslında büyük ihtimalle çok ırkçıdır.

Indeed, I keep the cupboard closed. - Aslında, dolabı kapalı tutarım.

in fact

A four-year-old American tourist was disappointed to realize that, in fact, the Sichuan province is not entirely made of spicy beef, in spite of its famously piquant cuisine. - Dört yaşındaki Amerikalı turist, aslında, Sichuan eyaletinin ünlü mayhoş mutfağına rağmen tamamen baharatlı sığır etinden yapılmamış olduğunu farkettiği için hayal kırıklığına uğradı.

In fact, Marie Curie is Polish, not French. - Aslında Marie Curie Fransız değil, Polonyalıdır.

(Hukuk) substantially
actually, as a matter of fact, essentially, in reality, in actual fact
virtually

Virtually the entire population is infected with one of eight herpes viruses. - Aslında tüm nüfusun sekizde birine herpes virüsleri bulaşmıştır.

originally

I think we need a lot more than I originally thought. - Sanıyorum aslında düşündüğümden çok daha fazlasına ihtiyacımız var.

Football originally meant a game played with a ball on foot - unlike a game played on horseback, such as polo. - Polo gibi at sırtında oynanılan bir oyunun aksine futbol aslında ayakla oynanılan bir top oyunu demekti.

truly

A healthy curiosity is truly a fine thing. - Sağlıklı bir merak, aslında güzel bir şeydir.

by rights
per se
(Konuşma Dili) deep down
intrinsically
all intents and purposes
as far as it goes
for all intents and purposes
honestly

I think the world is much older than the Bible tells us, but honestly, when I look around — it looks much younger! - Dünyanın İncilin söylediğinden çok daha yaşlı olduğunu düşünüyorum fakat aslında etrafa baktığımda o çok daha genç görünüyor!

Honestly, this is not a really well-paying job. - Dürüst olmak gerekirse bu aslında iyi ücretli bir iş değil.

in effect

In effect, flowers are the creators of honey. - Aslında, balın yaratıcıları çiçeklerdir.

strictly speaking
in point of fact
(Konuşma Dili) inside
automatically
(Konuşma Dili) in spite of appearance
iwis
under the skin
to tell the truth
clannishness
natively
principally
really

I'm not really a talkative person. It's just that I have a lot of things to tell you. - Ben aslında geveze birisi değilimdir. Sadece sana anlatacak çok şeyim var.

Jingle Bells, a popular song around Christmas time, is not really a Christmas song. The lyrics say nothing about Christmas. - Jingle Bells, Noel zamanı yaklaştığında popüler bir şarkı, aslında bir Noel şarkısı değildir. Sözleri Noel hakkında bir şey söylemiyor.

in itself

Competition is neither good nor evil in itself. - Yarışma aslında ne iyi ne de kötü.

Competitiveness is neither good nor bad in itself. - Rekabet aslında ne iyi ne de kötü.

at heart

I'm an executive at heart. - Ben aslında bir yöneticiyim.

He is not a liar at heart. - O, aslında bir yalancı değil.

in very deed
verily
in reality

I remember it as if it were yesterday, but in reality it was fifteen years ago. - Ben onu sanki dünmüş gibi hatırlıyorum ama aslında on beş yıl önceydi.

In reality, all they are interested in is power. - Aslında, onların bütün ilgilendiği güçtür.

in first place
in sober fact
basically

He basically supported the free market system. - O aslında serbest piyasa sistemini destekledi.

He is basically a nice man. - O aslında nazik bir insandır.

primarily
at bottom
au fond
in truth
as a matter of fact
properly
fact of
the fact that
substantial
effect

In effect, flowers are the creators of honey. - Aslında, balın yaratıcıları çiçeklerdir.

aufond
aslında bulunan kusur
(Ticaret) inherent defect
aslında değil
not really
esas olarak, gerçekte, aslında
mainly, in fact, actually
Türkisch - Türkisch
bir kere
(Hukuk) FİLASIL
haddizatında
aslında
Favoriten