Büyük bir şehrin cazibesinin bir kısmı onun binalarının mimarisinde görülebilen stillerin çeşitliliğine bağlıdır.
- Part of the charm of a big city lies in the variety of styles that can be seen in the architecture of its buildings.
Erkek cesaretiyle yargılanır, kadın cazibesiyle.
- Man is judged by his courage, woman by her charm.
Onun sıcak kişiliği güzelliğine çekicilik katıyor.
- Her warm personality adds charm to her beauty.
Onların hepsi onun şarkısı tarafından büyülendi.
- They were all charmed by her song.
O büyüleyici bir kadındır.
- She is a charming woman.
Onların hepsi onun şarkısı tarafından büyülendi.
- They were all charmed by her song.
Kate kız kardeşi kadar büyüleyici.
- Kate is as charming as her sister.
Sanırım o, alımlı ve çekici.
- I think she is charming and attractive.
Tom iyi bir şans tılsımı olarak bir kartal tüyünü saklıyor.
- Tom keeps an eagle feather as a good-luck charm.
Tom iyi bir şans tılsımı olarak bir tavşan ayağı saklar.
- Tom keeps a rabbit's foot as a good-luck charm.
Bugün çok çekici görünüyorsun.
- You look very charming today.
Joan kız kardeşi kadar çekici.
- Joan is as charming as her sister.
Tom'un çekici olduğunu düşünüyorum.
- I think Tom is charming.
Joan kız kardeşi kadar çekici.
- Joan is as charming as her sister.
Ne cazibeli bir çift!
- What a charming couple!
Sanırım o, alımlı ve çekici.
- I think she is charming and attractive.
Tom büyüleyici ve dayanılmaz.
- Tom is charming and irresistible.
Şu bebeğin büyüleyici gözleri var.
- That baby has charming eyes.
Tom'un sevimli olduğunu inkar edemezsin.
- You can't deny that Tom is charming.
Sevimli ve güvenilir bir kişidir.
- She is a charming and reliable person.
Jane şişman ve kaba ve çok sigara içiyor. Fakat, Ken onun güzel ve çekici olduğunu düşünüyor. Aşkın gözü kördür demelerinin nedeni bu.
- Jane is fat and rude, and smokes too much. However, Ken thinks she's lovely and charming. That's why they say love is blind.
Sanki müzik tarafından büyülenmiş gibi oturuyorlar.
- They are sitting as if charmed by the music.
Onlar sanki müzikten büyülenmiş gibi sessiz oturdular.
- They sat still as if they were charmed by the music.
O büyüleyici bir kadındır.
- She is a charming woman.
Şu bebeğin büyüleyici gözleri var.
- That baby has charming eyes.
If you carry a luck charm,like a rabbit's foot,it'll bring you good luck.
Büyülere ve cazibelere inanmıyorum.
- I don't believe in spells and charms.
She wears a charm bracelet on her wrist.
The laughter rose like the charm of starlings.
She tried to win him over with her charms.
After winning three games while wearing the chain, Dan began to think it had been charmed.
He charmed her with his dashing tales of his days as a sailor.
It works like a charm.
From there, it was a short step to running a charm school, where she taught the children of the powerful how to bow, curtsey and tenderly ladle punch.
You are very gracious, I am charmed by your personality.
... the auto rental houses still let the charm similar to that of alexandria in ...
... has all the charm of the seaside resort but for the tourist seeking peace and ...