bağlar

listen to the pronunciation of bağlar
Türkçe - İngilizce
(Bilgisayar) bindings
connects

This road connects Tokyo with Osaka. - Bu yol Tokyo'yu Osaka'yla bağlar.

This expressway connects Tokyo with Nagoya. - Bu otoban Tokyo'yu Nagoya ile bağlar.

ties

The United States has close ties to Mexico. - Amerika Birleşik Devletler'nin Meksika ile yakın bağları vardır.

The two families have very close ties. - İki ailenin çok yakın bağları var.

adheres
bağ
connection

He got the job by virtue of his father's connections. - O, babasının bağlantıları sayesinde işi aldı.

You should cut off your connections with that group. - O grupla bağlantıları kesmelisin.

bağ
link

The world's tropical rainforests are critical links in the ecological chain of life on the planet. - Dünyadaki tropikal yağmur ormanları, gezegende yaşamın ekolojik zincirine kritik bağlantılıdır.

Tom linked to my website from his blog. - Tom bloğundan benim siteme bağlandı.

bağ
{i} vineyard
bağ
bond

You can't destroy the precious bond between mother and child. - Anne ve çocuk arasındaki değerli bağları yok edemezsiniz.

The two friends have formed a deep bond of friendship. - İki arkadaş derin bir arkadaşlık bağı oluşturdular.

bağ
tie

They tied the thief to the tree. - Onlar hırsızı ağaca bağladılar.

I can't tie a very good knot. - Ben çok iyi bir fiyonk bağlayamam.

bağ
{i} relationship
bağ
{i} daughter

The mother tied a ribbon in her daughter's hair. - Anne, kızının saçına bir kurdele bağladı.

Mary felt guilty about yelling at her daughter. - Mary onun kızına bağırmakla ilgili kendini suçlu hissetti.

bağ
nexus
bağ
tie, cord; bandage; bunch, sheaf; relation, connection; bond; ligament; impediment, restraint
bağ
string

Tom attached the string to the kite. - Tom ipi uçurtmaya bağladı.

Tom wrapped the package and tied it with strings. - Tom paketi sardı ve iplerle bağladı.

bağ
{i} noose
bağ
as
bağ
{i} knot

Tom knotted the rope securely. - Tom ipi güvenli bir biçimde bağladı.

I can't tie a very good knot. - Ben çok iyi bir fiyonk bağlayamam.

bağ
{i} cord

He connected the cord to the machine. - O, kordonu makineye bağladı.

A developing embryo connects to the placenta via the umbilical cord. - Gelişmekte olan bir embriyo, göbek kordonu yoluyla plasentaya bağlanır.

bağ
chain

The boat is attached to the anchor by a chain. - Tekne bir zincirle çapaya bağlıdır.

The prisoner is in chains. - Tutsak zincirle bağlıydı.

bağ
so
bağ
{i} lace

Excuse me, your laces are untied. - Affedersiniz, bağcıklarınız çözülmüş.

Tom tied his shoe laces. - Tom ayakkabı bağlarını bağladı.

bağ
contact

I think it's time for me to contact her. - Sanırım onunla bağlantı kurmamın zamanıdır.

Even though we were supposed to meet at 10, I've had no contact with them. I wonder if they've had an accident. - Saat onda buluşmamız gerekiyorken, onlarla bağlantı kuramadım. Onların kaza geçirip geçirmediğini merak ediyorum.

bağ
(Bilgisayar,Teknik) connector
bağ
(Bilgisayar) hyperlink
bağ
(Biyoloji) isthmus
bağ
restraint
bağ
interconnect

Tatoeba is really multilingual. All the languages are interconnected. - Tatoeba gerçekten çok dilli. Bütün diller birbirine bağlıdır.

Everything is interconnected. - Her şey birbirine bağlıdır.

bağ
couple
bağ
(Askeri) ammunition clip
bağ
though

She thought that she could become economically independent from her parents if she went to college. - Eğer üniversiteye gidebilirse ebeveynlerinden ekonomik olarak bağımsız olabileceğini düşündü.

Even though we were supposed to meet at 10, I've had no contact with them. I wonder if they've had an accident. - Saat onda buluşmamız gerekiyorken, onlarla bağlantı kuramadım. Onların kaza geçirip geçirmediğini merak ediyorum.

bağ
(İnşaat) anchorage
kimyasal bağlar
(Kimya) chemical bonds
bağ
like

You were shouting at her and I don't like that. - Sen ona bağırıyordun ve ben bundan hoşlanmıyorum.

I like being independent. - Bağımsız olmayı severim.

bağ
ligature

Sami used a ligature to strangle Layla. - Sami, Leyla'yı boğmak için bir bağlama ipi kullandı.

bağ
ligament

I tore a ligament in my knee and had to have surgery. - Dizimde bir bağ yırttım ve ameliyat olmak zorundaydım.

He tore his ligament. - O, bağ dokusunu yırttı.

bağ
brace
bağ
fastener

Push buttons are a practical fastener for children's clothes. - İtmeli düğmeler, çocuk kıyafetleri için pratik bir bağlayıcıdır.

bağ
yoke
bağ
correlate
bağ
fascia
bağ
copulation
bağ
desmo
bağ
noose; relation
bağ
bandage
bağ
fastening
bağ
vinculum
bağ
binder
bağ
connexion
bağ
linkup
bağ
poet. garden; orchard
bağ
copula
bağ
alliance
bağ
header
bağ
linkage
bağ
trabecula
bağ
{i} relation

Health is the greatest gift; satisfaction the greatest wealth; fidelity the greatest relation. - En büyük nimet sağlık, en büyük zenginlik kanaat, en büyük bağ da vefadır.

bağ
{f} binding

A tenancy agreement is a legally binding document between a landlord and their tenant. - Bir kira sözleşmesi, ev sahibi ve kiracıları arasında yasal olarak bağlayıcı bir belgedir.

This agreement is binding on all of us. - Bu anlaşma hepimizi bağlıyor.

bağ
whether

Your success depends on whether you pass the STEP examination or not. - Sizin başarınız STEP sınavını geçip geçmemenize bağlıdır.

Whether we go or not depends on the weather. - Gidip gitmeyeceğimiz havaya bağlı.

bağ
bridle
bağ
{i} truss
bağ
till
bağ
coupling
bağ
while

Fasten your seat belt while driving. - Araba sürerken emniyet kemerini bağla.

We were cut off while talking on the telephone. - Biz telefonda konuşurken bağlantı kesildi.

bağ
neither
bağ
whereas
bağ
whence
bağ
hitch

Tom tied his horse to the hitching post. - Tom atını bağlama direğine bağladı.

Mary tied the horses to the hitching post. - Mary atları bağlama direğine bağladı.

bağ
fasten

Please fasten your seat belt. - Lütfen emniyet kemerinizi bağlayın.

Fasten your seat belt when you drive. - Araba kullanırken emniyet kemerinizi bağlayın.

bağ
beginnings
bağ
lest
bağ
than

Thank you for the donation. - Bağış için teşekkürler.

On Children's Day, more than 50 bicycles were donated. - Çocuklar Günü'nde 50'den fazla bisiklet bağışlandı.

bağ
{i} bonding
bağ
syndesmo
ekleme ait bağlar
(Tıp) articular ligaments
Türkçe - Türkçe

bağlar teriminin Türkçe Türkçe sözlükte anlamı

BAĞ
(Osmanlı Dönemi) f. Büyük bahçe. Bostan
BAĞ
(Osmanlı Dönemi) Üzüm asması
BAĞ
(Osmanlı Dönemi) Üzüm asmaları bulunan yer
bağ
Meyve bahçesi
bağ
Bir halat üzerine atılan sağlam, düzgün ve istendiğinde kolayca çözülebilen her türlü düğüm
bağ
Asmalık
bağ
İlgi, ilişki, rabıta
bağ
Sargı
bağ
Bağlam, deste, demet. İlgi, ilişki, rabıta: "Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür."- Anayasa
bağ
Nota yazarken yan yana gelen aynı veya farklı değerdeki notaların birbirine bağlanarak çalınacağını belirtmek için yapılan yay biçimindeki işaret. Üzüm kütüklerinin dikili bulunduğu toprak parçası: "Üzümünü ye de bağını sorma."- Atasözü
bağ
Kemikleri birbirine bağlamaya, iç organları yerinde tutmaya yarayan lif demeti
bağ
Bir şeyi başka bir şeye veya birçok şeyi topluca birbirine tutturmak için kullanılan ip, sicim, şerit, tel gibi düğümlenebilir nesne
bağ
Bağlam, deste, demet
bağ
üzüm bahçesi
bağ
üzüm kütüklerinin dikili bulunduğu, üzüm yetiştirilen toprak parçası
bağ
Üzüm kütüklerinin dikili bulunduğu toprak parçası
bağlar