Tom goes to bed at the same time every night.
- Tom her gece aynı zamanda yatmaya gider.
I like him, but at the same time I don't really trust him.
- Ondan hoşlanıyorum fakat aynı zamanda ona gerçekten inanmıyorum.
What I have learnt is not just the Chinese language, but something about the country itself as well.
- Sadece Çince dilini değil ama aynı zamanda ülkenin kendisi hakkında da bir şeyler öğrendim.
Tom likes not only Mary but Alice as well.
- Tom sadece Mary'yi değil aynı zamanda Alice'i de sever.
Not only are you wrong, but I am wrong too.
- Sadece siz değil aynı zamanda ben de hatalıyım.
I borrowed money not only from Tom, but from his wife, too.
- Sadece Tom'dan değil aynı zamanda karısından da ödünç para aldım.
He is a scholar and a musician simultaneously.
- O bir bilim adamı ve aynı zamanda bir müzisyen.
Apart from English, he also teaches math.
- İngilizcenin dışında, aynı zamanda matematik öğretir.
Not only you but I also was to blame.
- Sadece sen değil aynı zamanda ben de suçlanacaktım.
You can't do two things at once.
- Aynı zamanda iki şeyi yapamazsın.
You can't do both at the same time.
- İkisini aynı zamanda yapamazsın.
We are both to blame.
- Sadece siz değil aynı zamanda ben de suçlanmalıyım.