sözde

listen to the pronunciation of sözde
التركية - الإنجليزية
(Hukuk) so-called

People from the so-called first world look at us Latinos as if we hadn't invented the wheel yet. - Sözde birinci dünyadan insanlar biz Latinlere tekerleği henüz icat etmemiş gibi bakıyor.

That politician has come down in the world since the so-called Recruit scandal was publicized. - Sözde acemi skandalı duyulduğundan beri o politikacı dünyada gözden düştü.

quasi
nominal
would-be
alleged

Tom was Mary's alleged accomplice. - Tom Mary'nin sözde suç ortağıydı.

allegedly
as if

People from the so-called first world look at us Latinos as if we hadn't invented the wheel yet. - Sözde birinci dünyadan insanlar biz Latinlere tekerleği henüz icat etmemiş gibi bakıyor.

as though
nominally
professedly
supposed

I can't believe that someone who's supposed to be my friend would say things like that about me. - Sözde benim arkadaşım olacak birinin, benim hakkımda böyle şeyler söyleyebileceğine inanamıyorum.

They supposedly have reached a deal. - Onlar sözde bir anlaşmaya vardılar.

self styled
reputed
professed
ostensible
soi disant
supposedly; ostensible, would-be, so-called
of a sort
of sorts
purported
if
socalled
assumed
fictive
so to say
so called
seeming
pseudo

Creationism is pseudoscience. - Yaratılışçılık sözdebilimdir.

What's the difference between science and pseudo-science? - Bilim ve sözde bilim arasındaki fark nedir?

dummy
self-styled
pseudorange
so to speak
the so called
soidisant
reputedly
{i} would be
supposedly

Mary was supposedly on business in Boston, but Tom claimed to have seen her in New York last night. - Mary sözde iş için Boston'daydı ama Tom onu dün gece New York'ta gördüğünü iddia etti.

Tom is supposedly cleaning his bedroom. - Tom sözde yatak odasını temizliyor.

wouldbe
söz
statement

I'm going to ascertain the truth of his statement. - Onun sözünün aslını araştıracağım.

I could not believe his statement. - Ben onun sözüne inanamadım.

söz
promise

He promised to meet him at the coffee shop. - Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.

Your stomach won't be full from promises. - Miden sözlerden dolu olmayacaktır.

söz
word

The dictionary contains about half a million words. - Sözlük, yaklaşık yarım milyon kelime içeriyor.

He didn't believe Ben's words. - O, Ben'in sözlerine inanmadı.

sözde ermeni soykırımı
(Politika Siyaset) So-called Armenian genocide
sözde aday
(Hukuk) candidate in name
sözde akıllı
sapient
sözde bağlılık
lip service
sözde bağlılık göstermek
pay lip service to
sözde gürültü
(Askeri) pseudonoise
sözde kalmak
not to be carried out, not to be realized
sözde mahcup
demure
sözde rasgele gürültü
(Askeri) pseudorandom noise
sözde rasgele ikili dizi
(Askeri) pseudorandom binary sequence
sözde sentetik video
(Askeri) pseudosynthetic video
söz
upon my word
söz
expression

I'll look up the expression in the dictionary. - Ben ifadeye sözlükte bakacağım.

söz
{s} wordy
söz
{i} plight
söz
gossip
söz
asseverate
söz
rumour
söz
commitment

Unfortunately, I had another commitment. - Ne yazık ki başka sözüm vardı.

I'm sorry, I already have another commitment. - Üzgünüm, benim zaten başka bir sözüm var.

söz
dixit
söz
(Dilbilim) parole
söz
fluent
söz
iron
söz
{i} say

Tom doesn't have a say in that matter. - Tom'un o konuda bir sözü yok.

I have nothing more to say about him. - Onun hakkında söyleyecek daha fazla sözüm yok.

söz
wording
söz
saying

My client isn't saying another word. - Müvekkilim başka bir söz söylemiyor.

Tom left without saying a word. - Tom bir söz söylemeden ayrıldı.

söz
assurance
söz
foregoing
söz
pledge

The pledge to stop smoking cigarettes ranks among the top ten New Year's resolutions year after year. - Sigarayı bırakma sözü her yıl ilk on Yeni Yıl kararı arasında yer alıyor.

Tom pledged his continued support. - Tom destek vermeye devam etmeye söz verdi.

söz
remark

I interpreted his remark as a threat. - Onun sözlerini bir tehdit olarak yorumladım.

She seems to have taken my remark as an insult. - Benim sözümü hakaret olarak almış gibi görünüyor.

söz
{i} term

The term hutong, originally meaning water well, came from the Mongolian language about 700 years ago. - Orijinalde su kuyusu anlamına gelen hutong sözcüğü, Moğol dilinden yaklaşık 700 yıl önce gelmiştir.

The short term contract employees were dismissed without notice. - Kısa vadeli sözleşmeli personel haber vermeden işten çıkarıldı.

söz
asseveration
söz
undertaking
söz
spoken of
söz
{i} sentence

It's all about sentences. Not words. - O, tümüyle cümlelerle ilgilidir. Sözcüklerle değil.

Tom really likes this sentence. - Tom bu sözü gerçekten seviyor.

söz
vocable
söz
mentions

Mary becomes angry when Tom mentions her weight. - Mary, Tom onun ağırlığından söz ettiği zaman sinirlenir.

Nobody mentions my country. - Hiç kimse ülkemden söz etmiyor.

söz
engagement

I have a previous engagement. - Bir önceki sözleşmem var.

The media got wind of a rumor about his engagement and came quickly. - Medyanın onun sözleşmesi ile ilgili bir söylenti rüzgarı vardı ve hızlı geldi.

söz
talk

Don't interrupt me while I am talking. - Ben konuşurken sözümü kesme.

Don't interrupt me while I am talking. - Konuşurken sözümü kesme.

söz
voice
söz
word, remark; speech, talk; saying; rumour, gossip; promise, assurance, commitment; engagement
söz
committal
söz
faith

You must be faithful to your word. - Sözüne sadık olmalısın.

söz
verbalism
söz
spiel
söz
remark, utterance; expression; statement; word
söz
rumor

The media got wind of a rumor about his engagement and came quickly. - Medyanın onun sözleşmesi ile ilgili bir söylenti rüzgarı vardı ve hızlı geldi.

söz
{f} contracting
söz
discourse
التركية - التركية
Gerçekte öyle olmayıp öyle geçinen veya bilinen
Soru anlamı taşımayan cümlelerde anlatılan düşüncenin gerçekte var olmayıp öyle sanıldığını gösterir, sözüm ona, sanki, güya: "Yazı yazmakta o kadar tembelim ki sözde hislerimi, hatıralarımı günü gününe yazacaktım."- Ö. Seyfettin
Soru anlamı taşımayan cümlelerde anlatılan düşüncenin gerçekte var olmayıp öyle sanıldığını gösterir, sözüm ona, sanki, güya
sözde özne
Edilgen fiilin özne görevini yüklenmiş nesnesi: Kapı açıldı cümlesindeki kapı sözde öznedir
Söz
(Osmanlı Dönemi) LEFZ
Söz
(Hukuk) KAVİL
Söz
(Osmanlı Dönemi) SERVA
Söz
(Hukuk) KELAM
Söz
bahis
söz
Bir konuyu yazılı olarak açıklamaya yarayan kelime dizisi
söz
Bir veya birkaç heceden oluşan ve anlamı olan ses birliği, kelime, sözcük
söz
Bir işi yapacağını kesin olarak vadetme
söz
Müzik parçalarının yazılı metni, güfte
söz
Bir düşünceyi eksiksiz olarak anlatan kelime dizisi, lakırtı, kelam, kavil: "Söz var, iş bitirir; söz var, baş yitirir."- Atasözü
söz
Kesinlik kazanmayan haber, söylenti
söz
Bir konuyu yazılı veya sözlü olarak açıklamaya yarayan kelime dizisi: "Yer yer birçok türküde rastladığımız beylik sözler de vardı içinde."- B. R. Eyuboğlu
söz
Bir düşünceyi eksiksiz olarak anlatan kelime dizisi, lakırtı, kelâm, kavil
söz
(Osmanlı Dönemi) kâl
sözde
المفضلات