karın

listen to the pronunciation of karın
التركية - الإنجليزية
belly
abdomen

Most of a insect's organs are inside its abdomen. - Böceklerin organlarının çoğu karınlarındadır.

stomach

I had a bad stomachache. - Kötü bir karın ağrım vardı.

Tom had a bad stomachache. - Tom'un kötü bir karın ağrısı vardı.

belly; the rounded, protrusive part (of something)
womb
abdomen; abdominal region
ventral
abdomen, belly; stomach, tummy; womb; abdominal
venter
paunch
tummy
phys. antinode, loop
pod
inside

Most of a insect's organs are inside its abdomen. - Böceklerin organlarının çoğu karınlarındadır.

Tom looked at the snow falling inside the snow globe. - Tom karın kar küresi içine düşüşüne baktı.

tum
belly, stomach
(Konuşma Dili) mind, head
domestic
maw
abdominal

Sami had terrible abdominal pain. - Sami'nin berbat karın ağrısı vardı.

Tom is suffering from severe abdominal pain. - Tom şiddetli karın ağrısı çekiyor.

underbelly
abdominovesical
ventro
karın boşluğu
abdominal cavity
kar
{i} snow

Look at that mountain which is covered with snow. - Karlarla örtülü şu dağa bak.

According to the weather forecast, it will snow tomorrow. - Hava tahminlerine göre yarın kar yağacak.

kâr
profit

He has done this for profit. - O, kar etmek için bunu yaptı.

Let's agree to share in the profits. - Karı paylaşmada anlaşalım.

karın ile ilgili
abdominal
karın ağrısı
bellyache
karın ağrısı
stomachache

That stomachache made me sweat. - O karın ağrısı beni terletti.

We all have stomachaches. - Hepimizin karın ağrısı var.

karın ağrısı
gastralgia
karın ağrısı
a) stomachache, bellyache b) nuisance, pest c) thingamajig, thingummy
karın ağrısı
1. stomach ache, colic. 2. (Konuşma Dili) a pain in the neck (person). 3. (Konuşma Dili) what-do-you-call-it, whatyoumayjigger
karın ağrısı
Stomach ache
karın gurultusu
of stomach rumble
karın gürüldemesi
rolling in abdomen
karın kası
Abdominal muscle
karın ağrım var
I have a stomachache
karın ağrısı
worry
karın ağrısı
collywobbles
karın ağrısı nöbeti
gripes
karın boşluğu
pit of the stomach
karın boşluğu
anat . abdominal cavity
karın boşluğu ile ilgili
coeliac
karın boşluğu sinir ağı
solar plexus
karın boşluğuna ait
celiac
karın bölgesinde ağrı
abdominal pains
karın fıtığı
path. abdominal hernia
karın tokluğuna çalıştırma
sweating
karın yüzgeci
ventral fin
karın yüzgeci olmayan
apodal
karın zarı
peritoneum
karın zarı iltihabı
peritonitis
karın üstü dalış
belly-flop
karın üstüne iniş crash landing
(made without using the landing gear)
kâr
{i} catch

You're going to catch hell from your wife if she finds out. - Karın öğrenirse ondan fırçayı yiyeceksin.

My wife catches colds easily. - Karım çok çabuk soğuk kapar.

kâr
benefit

It will be to our mutual benefit to carry out the plan. - Bu planı gerçekleştirmek karşılıklı olarak yararımıza olacaktır.

kar
(Ticaret) income

The government decided to impose a special tax on very high incomes. - Hükümet, çok yüksek gelirlere özel bir vergi uygulamaya karar verdi.

kâr
capital

He advocated State Capitalism over Market Capitalism. - O, Pazar Kapitalizmine karşı Devlet Kapitalizmini savundu.

Most French people are against capital punishment. - Çoğu Fransız, idam cezasına karşıdır.

kâr
{i} return

When I met Hanako last Sunday, she said she had returned three days before. - Ben geçen Pazar Hanako ile karşılaştığımda, üç gün önce döndüğünü söyledi.

What does Tom get in return for all the work he's done? - Tom yaptığı bütün iş karşılığında ne alıyor?

kâr
gain

They tried very hard to gain an advantage over one another. - Onlar birbirlerine karşı üstünlük sağlamak için çok uğraştılar.

Perry decided to gain information from Drake. - Perry Drake'den bilgi almaya karar verdi.

kar
(Hukuk) benefit, earnings, profit, benefit
kar
(Bilgisayar) mix

You can't mix oil and water. - Yağ ve suyu karıştıramazsın.

You cannot mix oil and water. - Yağ ve suyu karıştıramazsın.

kar
(Ticaret) yield

He finally yielded to the request of his wife and bought a house. - O sonunda karısının isteğine boyun eğdi ve bir ev satın aldı.

You must not yield to temptation. - Günaha karşı boyun eğmemelisin.

kar
flake
kar
returns
kar
(Ticaret) margin

This product brought us a large margin. - Bu ürün bize büyük bir kar getirdi.

This car dealership has very thin profit margins. - Bu araba bayiliğinin çok ince kar marjları var.

kar
boot

I always wear boots when it rains or snows. - Yağmur ya da kar yağdığında her zaman botlarımı giyerim.

Tom kicked the snow off his boots. - Tom karı tekmeleyerek botundan düşürdü.

üst karın
(Anatomi) epigastrium
kar
{i} yielding
kâr
take

AIDS can be stopped only if every person decides to take action against it. - AIDS sadece her birey buna karşı harekete geçmeye karar verirse durdurulabilir.

Lucy's mother told her to take care of her younger sister. - Lucy'nin annesi, ona küçük kız kardeşine bakmasını söyledi.

kâr
takings
kâr
account

My brother has a Twitter account. - Erkek kardeşimin bir Twitter hesabı var.

Try to take account of everything before you make a decision. - Karar vermeden önce her şeyi hesaba katmaya çalış.

kar
profit making
kar
a profit
kâr
revenue
kâr
benefit. gain. profit
kâr
avails
yumuşak karın
Soft spot
yumuşak karın
Achilles heel
alt karın
pelvis
alt karın boşluğu
pelvic cavity
bağırsakları karın duvarına bağlayan zar
mesentery
boş laf karın doyurmaz
(Atasözü) Empty words do not fill one's stomach. boş ol!/ olsun! I divorce you! (formerly said by the husband to his wife)
her ne karın ağrısıysa
what-d'you-call-him/-her/-it/-them
kuru laf karın doyurmaz
(Atasözü) Empty promises don't fill one's belly
kâr
pay dirt
kâr
avail

This bacteria is resistant to every available antibiotic. - Bu bakteri mevcut tüm antibiyotiklere karşı dirençli.

Tickets are available for $30 per couple or $20 per single reservation. - Biletler çift başına 30 Dolar ya da tek bir rezervasyon için 20 Dolar karşılığı mevcuttur.

kâr
gainings
kâr
fruit

My daughter likes summer fruits, such as cherries, watermelons and peaches. - Kızım kiraz, karpuz ve şeftali gibi yaz meyvelerini seviyor.

kâr
melon

Mary likes watermelons more than melons. - Mary karpuzları kavunlardan daha fazla sever.

My sister likes melons and so do I. - Kız kardeşim kavun sever ve ben de.

kâr
profit, gain, takings; benefit
kâr
increment
üst karın duvarı
epigastrium
şiddetli karın ağrısı
griping pains
الإنجليزية - الإنجليزية

تعريف karın في الإنجليزية الإنجليزية القاموس.

kar
Kentucky Administrative Regulation
kar
Knowledge and Research
kar
A green mango
kar
(v rt ) to do, to make, to create; to produce; cl 5 (k126)
التركية - التركية
İnsan ve hayvanlarda gövdenin kaburga kenarlarından kasıklara kadar olan ön bölgesi: "Şuursuz bir acele ile mahmuzlarını atının karnına vurdu."- Ö. Seyfettin
Şiş ve içi boş bölüm
Mide: "Karnım aç, elim ayağım donmuş gibi."- H. E. Adıvar. İç, gönül, akıl, kafa
Gelen ve yansımış dalgaların girişimiyle oluşan duraklı dalgalarda en büyük genlikte titreşen noktalar
Ahlaki açıdan kabul edilemeyen şeyleri kabullenme
İç, gönül, akıl, kafa
Mide
İnsan ve hayvanlarda gövdenin kaburga kenarlarından kasıklara kadar olan ön bölgesi
Bazı şeylerde şiş ve içi boş bölüm
Döl yatağı, rahim: "Fakat karnındaki çocuk da bu insanüstü erkeğin bir parçasıydı."- H. E. Adıvar
Döl yatağı, rahim
bord
(Osmanlı Dönemi) İŞKEMBE
(Osmanlı Dönemi) UNAB
(Osmanlı Dönemi) KERŞ
batın
karın ağrısı
Çekilmez, sevilmeyen kimse veya adı, niteliği bilinmeyen şey
karın ağrısı
Karında duyulan ağrı
karın boşluğu
Kaburga kemikleriyle kalça kemiklerinin arasında vücudun her iki yanında bulunan bölge
karın zarı
Karın boşluğunun içini, bu boşluğun içinde bulunan bağırsakları, öbür organları kaplayan ve tutan zar, periton
karın zarı iltihabı
Karın zarı yangısı
karın zarı yangısı
Karın zarının çabuk ilerleyen veya kronik iltihabı, peritonit, karın zarı iltihabı
kâr
(Osmanlı Dönemi) kazanç
KAR
(Osmanlı Dönemi) (C.: Kur-Kirân) Zift, kara boya
KAR
(Osmanlı Dönemi) Deve. Dağ keçisi
KAR
(Osmanlı Dönemi) Küçük tepe
KAR
(Osmanlı Dönemi) Kara büyük ta
KAR
(Osmanlı Dönemi) Ses çıkmasın diye ayağın kenarıyla yürümek
KAR
(Osmanlı Dönemi) Kara taşlı yer
Kar
(Osmanlı Dönemi) DAHK
Kar
(Osmanlı Dönemi) ZALM
KÂR
(Osmanlı Dönemi) f. (Kelimeye bir ek olup, isimleri sıfat yapar) Eden, edici, yapan mânâlarına gelir ve li, lı, cı, ci gibi eklerin de karşılığıdır. İtaat-kâr, hilekâr, isyan-kâr, hamur-kâr, kanaatkâr...gibi
Kâr
(Osmanlı Dönemi) DE'B
kar
Kapıyı çalma
kar
Eskiden Dicle ve Fırat ırmaklarında kullanılan yelkenli bir tekne
kar
Yarar, menfaat, fayda
kar
Doktorun muayene etmek istediği yere parmağıyla vurması
kar
Havada beyaz ve hafif billurlar biçiminde donarak yağan su buharı: "Kıştı, yerler iki karış kar tutmuştu."- T. Buğra
kar
Orhan Pamuk'un bir romanı
kar
Klasik Türk müziğinde sözlü yapıt formu
orta karın
Göbeğin üstünde kalan karın bölgesi
karın

    الواصلة

    ka·rın

    النطق

    علم أصول الكلمات

    () From Swedish Karin, a medieval form of Katarina (“Catherine”). Also used as an English spelling variant of the much more common Karen.
المفضلات