büyük

listen to the pronunciation of büyük
التركية - الإنجليزية
large

The Sahara Desert is almost as large as Europe. - Sahra Çölü, neredeyse Avrupa kadar büyük.

After one or two large factories have been built in or near a town, people come to find work, and soon an industrial area begins to develop. - Kasabada veya kasabanın yakınında bir veya iki büyük fabrika kurulduysa, insanlar iş bulmaya gider, ve yakında bir endüstriyel alan büyümeye başlar.

grand

It's been a long time since I visited my grandmother. - Büyükannemi ziyaret edeli uzun zaman oldu.

Sometimes, Grandma is more dangerous than the KGB. - Bazen büyükanneler, KGB'den daha tehlikelidir.

major

My house needs major repairs. - Evimin büyük onarımlara ihtiyacı var.

What are the four major golf tournaments comparable to the ones in tennis? - Tenislerdekilerle karşılaştırılabilen dört büyük golf turnuvası hangileridir.

great

To our great surprise, he suddenly resigned. - Onun birden istifade etmiş olması, bizim için büyük sürpriz.

An integer is natural if and only if it is greater or equal to 0. - Eğer tamsayı sadece sıfırdan büyük veya eşit ise tamsayı doğaldır.

big

This is the biggest hotel in this city. - O bu şehirdeki en büyük oteldir.

Tokyo is a very big city. - Tokyo çok büyük bir şehirdir.

long

It's been a long time since I visited my grandmother. - Büyükannemi ziyaret edeli uzun zaman oldu.

My grandfather lived a long life. - Büyük babam uzun bir hayat yaşadı.

wide

There is a wide gap in the opinions between the two students. - İki öğrenci arasında fikirlerde büyük bir uçurum vardır.

capital

Write only your family name in capitals. - Sadece soyadınızı büyük harflerle yazın.

Write your name in capital letters. - Adınızı büyük harflerle yazın.

high

What I most noticed about my Japanese high school, however, was the great respect shown by students toward their teachers. - Her nasılsa, Japon lisem hakkında en fazla fark ettiğim şey öğrenciler tarafından öğretmenlerine gösterilen büyük saygıydı.

A big title does not necessarily mean a high position. - Büyük bir unvan mutlaka yüksek bir görev anlamına gelmez.

important; grand, chief, major
healthy

His grandfather is still very healthy for his age. - Büyükbabası yaşına göre hâlâ oldukça sağlıklı.

His grandmother looks healthy. - Onun büyükannesi sağlıklı görünüyor.

great, grand, exalted
extended
macro
megalo
capacious
old; older, senior
Cyclopean
older

He's three years older than I am. - O benden üç yaş daha büyük.

Care has made her look ten years older. - Bakım onun görünüşünü on yaş büyük yaptı.

maxi

The largest muscle in the human body is the gluteus maximus. - İnsan vücudundaki en büyük kas gluteus maximus'tur.

no end of
magniloquent
exalted
ample
one's senior, older person; person whose rank or qualities command respect
mighty
elder

My elder daughter Magdalena is like an angel. - Büyük kızım Magdalena bir melek gibidir.

My elder son is Lech Zaręba. - En büyük oğlum Lech Zaręba'dır.

bulky

These presents are really bulky. - Bu hediyeler gerçekten büyük.

This box is too bulky to carry. - Bu kutu taşımak için çok fazla büyüktür.

big, large, great, grand, massive, colossal, tremendous; extensive; important, serious, chief; great, exalted; old, older, elder; oldest, eldest
handsome

He was big and handsome. - O, büyük ve yakışıklıydı.

big, large
no end
mega
keen
large-scale

Tatoeba is a mini-LibriVox, it just needs to be written before the large-scale reading aloud would start. - Tatoeba bir mini-LibriVox'tur. O, yüksek sesle büyük ölçekli okuma başlamadan önce sadece yazılması gerekiyor.

out

Tom doesn't have much interest in outdoor sports. - Tom, açık hava sporlarına büyük ilgi duymuyor.

My grandmother used to go out for a walk almost every day, but now she seldom, if ever, goes out. - Büyükannem hemen hemen her gün bir yürüyüş için dışarı çıkardı fakat şimdi o nadiren, kırk yılda bir, dışarı çıkar.

enormous

The new building is enormous. - Yeni bina çok büyüktür.

The damage from the typhoon was enormous. - Tayfundan gelen hasar büyüktü.

precious
senior
almighty
huge

We must consider the question of whether we can afford such huge sums for armaments. - Böylesine büyük bir silahlanma için paramızın olup olmadığı sorusunu göz önüne almalıyız.

The huge building seemed to touch the sky. - Büyük bina gökyüzüne dokunacak gibi görünüyordu.

large scale

He gave a party on a large scale. - O büyük ölçekte bir parti verdi.

It is hoped that this new policy will create jobs on a large scale. - Bu yeni politikanın büyük ölçekli işler yaratacağı umuluyor.

expansive
voluminous
eldest

The eldest son succeeded to all the property. - En büyük oğlan bütün mülkiyetin varisi oldu.

Suddenly the eldest daughter spoke up, saying, I want candy. - En büyük kız şeker istiyorum diyerek birdenbire konuştu.

bigger

Tokyo is bigger than Rome. - Tokyo Roma'dan daha büyüktür.

Bigger is not always better. - Daha büyük her zaman daha iyi değildir.

ambitious

My father was an ambitious man and would drink massive amounts of coffee. - Babam hırslı bir adamdı ve büyük miktarda kahve içerdi.

ranch

There are about 500 cattle on the ranch. - Çiftlikte yaklaşık 500 büyükbaş hayvan var.

Layla was the owner of the largest ranch in the area. - Leyla bölgedeki en büyük çiftliğin sahibiydi.

oldest

My grandmother is the oldest in this town. - Büyükannem bu kasabada en yaşlıdır.

Tom definitely had problems with his oldest son. - Tom'un en büyük oğluyla kesinlikle sorunları var.

hamper
outsize
colossal
singular
stupendous
towering
signal

Tom's grandfather was a signal officer in the army. - Tom'un büyükbabası orduda bir muhabere subayıydı.

gross

You must be more careful to avoid making a gross mistake. - Büyük bir hata yapmaktan kaçınmak için daha dikkatli olmalısın.

profound
(Tıp) hypertrophic
burning
(Bilgisayar) more

My grandmother gave me more than I wanted. - Büyükannem bana istediğimden daha fazlasını verdi.

My impression of this government is that they need a more forceful economic policy, otherwise they'll encounter large problems in the future. - Benim bu hükümet hakkındaki izlenimim onların daha güçlü bir ekonomik politikaya ihtiyaçları olduğu, aksi takdirde gelecekte büyük sorunlarla karşılaşacaklarıdır.

sumptuous
widely
legend
sizable

Tom won a sizable amount of money. - Tom oldukça büyük bir miktarda para kazandı.

edifice
substantial

The stability of Chinese economy is substantially overestimated. - Çin ekonomisinin istikrarı büyük ölçüde abartılmıştır.

tremendous

Tom is taking a tremendous chance. - Tom çok büyük bir risk alıyor.

The earthquake created a tremendous sea wave. - Deprem büyük bir deniz dalgası yarattı.

considerable

Tom's experience attracted considerable attention. - Tom'un deneyimi büyük ilgi gördü.

The earthquake caused considerable damage. - Deprem, büyük ölçüde hasara yol açtı.

redoubtable
büyük harf
capital

Write only your family name in capitals. - Sadece soyadınızı büyük harflerle yazın.

Sentences begin with a capital letter. - Cümleler büyük harfle başlar.

büyük ihtimalle
likely

Every sentence that starts with I'm not racist, but is likely to be very racist indeed. - Irkçı değilim, ama ile başlayan her cümle aslında büyük ihtimalle çok ırkçıdır.

Jane is more than likely to come. - Jane büyük ihtimalle gelecek.

büyük harf
upper case
oldukça büyük
sizeable
büyük karides
prawn
büyük ihtimalle
most likely

Tom is the most likely to succeed. - Tom büyük ihtimalle başarılı olacak.

I think Tom is the one most likely to win the race. - Tom'un büyük ihtimalle yarışı kazanacak kişi olduğunu düşünüyorum

büyük bira bardağı
pint

Beer is sold by the pint. - Bira büyük bira bardağı ile satılır.

büyük mağaza
department store
büyük olasılıkla
probably

Tom was probably right. - Tom büyük olasılıkla haklıydı.

If you don't eat breakfast, you'll probably be hungry during the morning and won't be as efficient at work as you could be. - Eğer kahvaltı yapmazsanız, büyük olasılıkla sabah acıkırsınız ve işinizde önceki gibi verimli olmazsınız.

büyük sepet
crate
büyük ölçüde
pretty much

I've pretty much gotten over it. - Onu büyük ölçüde aştım.

Tom pretty much forgot about the meeting. - Tom toplantıyı büyük ölçüde unuttu.

Büyük britanya
Great Britain
Büyük tufan
the Deluge
Büyük tufan
The Flood
büyük aptes
stool
büyük başarı kazanmak
triumph
büyük kısım
body
büyük makas
shears
büyük saygı duymak
revere
büyük başarı
winner
büyük (servet)
large
büyük kazanç
scoop
büyük söylemek
boast
büyük söylemek
talk big
büyük söz söylemek
talk big
büyük önem
great importance
büyük vites
high
büyük ada
big island
büyük aile
large families
büyük beden
Plus size, XL
büyük bir bölümü
A large part
büyük bir kısmı
A large part
büyük fare
older mice
büyük havan
large mortar
büyük iri
big big
büyük iskender
Alexander The Great
büyük keman
great violin
büyük memeli kadın
women with big tits
büyük peder
great preacher
büyük piliç
big chicken
büyük sandal
longboat
büyük sopa
big stick
büyük sözlük
great dictionary
büyük sıçan
big rats
büyük yalak
large trough
büyük zevkle
With great pleasure
büyük zoka
great bait
büyük şehir
big city

A big city is full of snatchers. - Büyük şehirler kapkaççılarla doludur.

What is the difference between a bookshop in a small town and in a big city? - Küçük şehirdekiyle büyük şehirdeki kitapçı arasındaki fark nedir?

büyük lokma ye, büyük söz söyleme
(Atasözü) Eat a big mouthful, but don't make big promises. B
büyük ölçüde
substantially

The stability of Chinese economy is substantially overestimated. - Çin ekonomisinin istikrarı büyük ölçüde abartılmıştır.

büyük ölçüde
highly

I think that's highly unlikely. - Sanırım o büyük ölçüde mümkün değil.

büyük ihtimalle
presumably
büyük ihtimalle
(Argo) prolly
büyük beden
(Tekstil) large size
büyük gemi
(Askeri) large ship
büyük harf
drop cap
büyük harf
upper letter
büyük ihtimalle
in all likelihood
büyük oranda
substantially
büyük çoğunluk
(Politika, Siyaset) greatest majority
büyük çoğunluk
large majority
büyük ölçekli
large scaled
büyük ölçüde
whole slew (of)
büyük ölçüde
widely
büyük şehir
large city
büyük beden
large sized
büyük elçi
consular
büyük gemi
capital ship
büyük harf
block capital
büyük harf
capital letter

Please do not forget capital letters and punctuation! - Lütfen büyük harfleri ve noktalama işaretlerini unutma.

Please do not forget capital letters. - Lütfen büyük harfleri unutma.

büyük harf
uppercase
büyük harf
majuscule
büyük ihtimalle
most probably

Most probably, she'll come. - O, büyük ihtimalle gelecek.

Most probably, he'll come. - O, büyük ihtimalle gelecek.

büyük lig
major league
büyük miting
mass meeting
büyük ölçekli
large scale

It is hoped that this new policy will create jobs on a large scale. - Bu yeni politikanın büyük ölçekli işler yaratacağı umuluyor.

büyük ölçüde
to a large extent
büyük ölçüde
to a great extent
BÜYÜK ELÇİ
(Askeri) ambassador

I've seen just now that the ambassador of Saudi Arabia has resigned. - Suudi Arabistan büyük elçisinin istifa ettiğini az önce gördüm.

He was appointed ambassador to Britain. - İngiltere'ye büyük elçi olarak atandı.

Büyük ölçüde
in large part
Büyük ölçüde
in large measaure
Büyük İskender
alexander the great
büyük beden
a large body
büyük beden
large body of
büyük beden
large body
büyük harf
upper case letter
büyük harf
upper case character
büyük ihtimalle
quite possibly
büyük lig
big league

Welcome to the big leagues. - Büyük liglere hoş geldiniz.

büyük oranda
largely of
büyük ölçekli
macroscale
büyük ölçüde
in large measure
büyük beden
oversized
büyük bölümü
most of

I was in Boston most of last summer. - Geçen yazın büyük bölümünde Boston'daydım.

The actor was on the stage for most of the play. - Aktör oyunun büyük bölümünde sahnedeydi.

büyük bölümü
the best part of
büyük gemi
argosy
büyük harf
capital letter, capital, majuscule
büyük harf
capital , capital letter , uppercase
büyük harf
capital letter, capital
büyük harf
capitals

Write the alphabet in capitals. - Alfabeyi büyük harflerle yazın.

Write your name in capitals. - Adını büyük harflerle yaz.

büyük harf
caps
büyük harf
all caps
büyük harf
cap
büyük ihtimalle
very likely

Tom isn't very likely to come. - Tom büyük ihtimalle gelmeyecek.

He's very likely to be late. - O, büyük ihtimalle geç kalacak.

büyük ihtimalle
presumedly
büyük çoğunluk
a thumping majority
büyük ölçekli
large-scale
büyük ölçüde
in large
büyük ölçüde
1. on a large scale. 2. in large measure, to a great degree
büyük ölçüde
on a large scale
büyük ölçüde
on a large scale, largely
büyük ölçüde
largely

My success was largely due to luck. - Başarım büyük ölçüde şanstan dolayı idi.

One's lifestyle is largely determined by money. - Kişinin yaşam tarzı, büyük ölçüde para ile belirlenir.

büyük şehir
metropolis
büyük şehir
wen
büyükler
1. the great. 2. adults
büyükler
father
التركية - التركية
Yetişkin, belli bir yaşa gelmiş: "Büyüklerin yanında sesim çıkmazdı."- S. F. Abasıyanık. Önemli: "Ömrünün tek ve büyük oyunu bitmişti."- T. Buğra
Somut nesneler için boyutları, benzerlerinden daha fazla olan, küçük karşıtı: "Büyük ağaçların altında, gazinoya doğru gidiyoruz."- Y. Z. Ortaç
Yetişkin, belli bir yaşa gelmiş
Boyutları, benzerlerinden daha fazla olan, küçük karşıtı
Çok, ortalamayı aşan
Üstün niteliği olan
Önemli
Niceliği çok olan
Soyut kavramlar için çok, ortalamayı aşan: "Büyük bir cevap sıkıntısı geçirdikten sonra itiraf etti."- P. Safa
Niceliği çok olan: "Benim büyük kalabalıklara karşı ürkekliğim vardır."- R. N. Güntekin. Üstün niteliği olan: "Molière büyük adammış, yeryüzüne gelmiş kişilerin en büyüklerinden biri."- N. Ataç
(Osmanlı Dönemi) REBUZ
muhteşem
(Osmanlı Dönemi) azîme
(Osmanlı Dönemi) azıme
Büyük Patlama
Evrenin yaklaşık 13,7 milyar yıl önce aşırı yoğun ve sıcak bir noktadan meydana geldiğini savunan evrenin evrimi kuramı ve geniş şekilde kabul gören kozmolojik model
büyük mücennep
Klasik türk müziğinde bir sesi sekiz koma kadar değiştiren (incelten yahut pesleştiren) işaret
Büyük gemi
(Osmanlı Dönemi) KURKUR
Büyük gemi
(Osmanlı Dönemi) HALİYYE
Büyük şehir
(Osmanlı Dönemi) KÂZIME
Büyük şehir
(Osmanlı Dönemi) MAHRUSA
büyük harf
Özel adlarla cümle başları gibi yerlerde kullanılan ve büyük yazılan, özel biçimli harf, majüskül