amacıyla

listen to the pronunciation of amacıyla
التركية - الإنجليزية
for

We stayed home for Christmas, so as to avoid heavy traffic. - Biz yoğun trafikten kaçınmak amacıyla, Noel için evde kaldık.

He went to Austria for the purpose of studying music. - O müzik eğitimi amacıyla Avusturya'ya gitti.

with the aim of

The European Union is set up with the aim of ending the frequent and bloody wars between neighbours, which culminated in the Second World War. - Avrupa Birliği, ikinci dünya savaşı ile sonuçlanan sık ve kanlı komşu devletler arasındaki savaşları bitirme amacıyla kuruldu.

I started to learn English with the aim of becoming a teacher. - Ben bir öğretmen olmak amacıyla İngilizce öğrenmeye başladım.

for the purpose of

He decided to go to Paris for the purpose of studying painting. - O, resim eğitimi amacıyla Paris'e gitmeye karar verdi.

He went to Austria for the purpose of studying music. - O müzik eğitimi amacıyla Avusturya'ya gitti.

with a view to, to the end that
with a view to

I went to the theater quite early with a view to getting a good seat. - İyi bir koltuk almak amacıyla tiyatroya oldukça erken gittim.

She is saving her money with a view to taking a trip around the world. - Dünya seyahatine çıkmak amacıyla parasını biriktiriyor.

to this end
on the purpose of
(deyim) with an eye to
on
to the end that
with the intention of
so as

We stayed home for Christmas, so as to avoid heavy traffic. - Biz yoğun trafikten kaçınmak amacıyla, Noel için evde kaldık.

amaç
objective

The men achieved their objectives. - Erkekler amaçlarına ulaştı.

amaç
purpose

Atomic energy can be utilized for peaceful purposes. - Atom enerjisi barışçıl amaçlarla kullanılabilir.

Many people drift through life without a purpose. - Pek çok insan amaçsızca hayatın içinde sürükleniyor.

amaç
object

The men achieved their objectives. - Erkekler amaçlarına ulaştı.

amaç
aim

We are always aiming at improving the quality of service. - Biz her zaman servis kalitesinde iyileştirmeyi amaçlıyoruz.

Education aims to develop potential abilities. - Eğitim potansiyel yeteneklerini geliştirmeyi amaçlamaktadır.

amaç
goal

They will have achieved their goal. - Onlar amaçlarına ulaştılar.

Fred told his wife about the goals that he wanted to accomplish. - Fred başarmak istediği amaçlardan karısına bahsetti.

amaç
intention

Their intentions are obvious. - Onların amaçları açıktır.

I need to know your intentions. - Amaçlarını bilmem gerekiyor.

amaç
target
amaç
{i} will

They will have achieved their goal. - Onlar amaçlarına ulaştılar.

amaç
{i} cause

We're here for a good cause. - Burada iyi bir amaç için buradayız.

amaç
point

With all due respect, I think they both had valid points. - Kusura bakmayın ama, onların her ikisinin mantıklı amaçları var.

What's the point in doing that? - Onu yapmada amaç nedir?

mek amacıyla
in order to
amaç
{i} dream
amaç
aim, goal, intention, objective, purpose, target, intent
amaç
scope
amaç
ideal
amaç
{i} idea
amaç
{i} intent

I need to know your intentions. - Amaçlarını bilmem gerekiyor.

Their intentions are obvious. - Onların amaçları açıktır.

amaç
higher
amaç
selective
desteklemek amacıyla
for supporting
amaç
end

Atomic energy can be used for peaceful ends. - Atom enerjisi barışçıl amaçlar için kullanılabilir.

amaç
function
amaç
sake
amaç
use

It's forbidden to use this information commercially. - Bu bilgiyi ticari amaçlı kullanmak yasak.

The site is used for military purposes. - Alan askeri amaç için kullanılır.

amaç
the purpose
amaç
to aim
amaç
goal of
amaç
sense
amaç
(Hukuk) objective, purpose, aim, objective
amaç
mission
amaç
bourn
amaç
destination

Tom and Mary finally reached their destination. - Tom ve Mary sonunda amaçlarına ulaştılar.

Truth is a goal, not a destination. - Gerçek, bir hedef değil, amaçtır.

amaç
wherefore
amaç
{i} design

It wasn't designed for that purpose. - Bu, o amaç için tasarlanmadı.

amaç
{i} bourne
amaç
{i} view
amaç
{i} Terminus
amaç
{i} turn
amaç
{i} consummation
amaç
{i} drift

Many people drift through life without a purpose. - Pek çok insan amaçsızca hayatın içinde sürükleniyor.

amaç
{i} meaning

I've been meaning to fix that leak. - O sızıntıyı gidermeyi amaçlıyorum.

eğitim amacıyla toplanma
encounter
geliştirmek amacıyla oluşturulmuş mali yardım programı
(Hukuk) Instrument for Structural Policies for
getirmek amacıyla)
(Hukuk) amend
mikrop öldürmek amacıyla yıkama
douche
sollamak amacıyla şerit değiştirmek
cut out
التركية - التركية

تعريف amacıyla في التركية التركية القاموس.

amaç
Hedef: "Vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı maliye politikasının sosyal amacıdır."- Anayasa
amaç
Gaye: "Kuruluş amaç ve şartlarını kaybeden yahut kanunun öngördüğü yükümlülükleri yerine getirmeyen dernekler, kendiliğinden dağılmış sayılır."- Anayasa
amaç
Ulaşmak istenilen sonuç, maksat: "Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz."- Anayasa
amaç
Hedef
amaç
Gaye
amaç
Erek
amaç
Erişilmek istenilen sonuç, maksat
ÂMÂÇ
(Osmanlı Dönemi) f. Saban demiri
ÂMÂÇ
(Osmanlı Dönemi) Hedef, nişan tahtası
amacıyla
المفضلات