şartlanmak

listen to the pronunciation of şartlanmak
التركية - الإنجليزية
(for something ritually unclean) to be cleansed by being washed three times in succession
to be conditioned koşullanmak
(Konuşma Dili) to be given a good washing or scrubbing
psych. to be conditioned, be trained to respond in a certain way
conditioned
şart
condition

You have our permission to include our software on condition that you send us a copy of the final product. - Nihayi ürünün bir kopyasını göndermek şartıyla bizim yazılımı dahil etmeniz için iznimiz var.

I accept, but only under one condition. - Kabul ediyorum, ama sadece tek bir şartla.

şart
circumstance

Tom's doing a good job under very difficult circumstances. - Tom çok zor şartlar altında iyi bir iş yapıyor.

I wish we could have met under better circumstances. - Keşke daha iyi şartlar altında görüşebilseydik.

şart
necessarily

Things that you see with your eyes are not necessarily true. - Gözünüzle gördüğünüz şeylerin doğru olması şart değil.

şart
essential
şart
weather

Due to the bad weather, the game was called off. - Kötü hava şartları nedeniyle oyun iptal edildi.

Due to the bad weather, the game was cancelled. - Kötü hava şartlarından dolayı oyun iptal edildi.

şart
if
şart
string
şart
stipulation

They released him with the stipulation that he should not go out of town until the investigation was complete. - Soruşturma tamamlanana kadar kasabadan çıkmaması şartıyla onu serbest bıraktılar.

şart
(Hukuk) term, provision, charter, requirement
şart
(Kanun) charter
şart
imperative

Setting limits is imperative. - Sınırları kurmak şarttır.

It is imperative that we find another way out of this situation. - Bu duruma başka bir çıkar yol bulmamız şart.

şart
article
şart
reservation
şart
{i} state
şart
reserve
şart
understanding
şart
condition, stipulation, provision; article, clause koşul
şart
must

Tom must choose the second-best policy according to the circumstances. - Tom şartlara göre, ikinci en iyi politikayı seçmeli

şart
proviso
şart
qualification
şart
subjunctive
şart
term

At one time we were enemies, but we've buried the hatchet and we are now on friendly terms with each other. - Biz bir zamanlar düşmandık fakat baltayı gömdük ve şimdi birbirimizle dostane şartlardayız.

We sued the insurance company because it violated the terms of our policy. - Biz sigorta şirketine poliçemizin şartlarını ihlal ettiği için dava açtık.

التركية - التركية
Şartlama işi yapılmak. Önceden belirlenmiş şartlara göre uyarlanmak, koşullanmak
Önceden belirlenmiş şartlara göre uyarlanmak, koşullanmak
Şartlamak işi yapılmak
ŞART
(Osmanlı Dönemi) Yemin
ŞART
(Osmanlı Dönemi) Gr: Biri diğerine bağlı olan iki cümle hakkında delâlet edilen; yâni mütevakkıf aleyhe delâlet eden diğer cümleye cezâ denir. Meselâ: "Haber verirsen, ben de gelirim" cümlesinde "Haber verirsen" cümlesi şart, "ben de gelirim" cümlesi ise cezâdır. Bunlara "cezâ cümlesi, şart cümlesi" de denir. Başka tabirle "cümle-i şartiye" ve "cümle-i cezâiye" denir
ŞART
(Osmanlı Dönemi) Bir kısım muamelelerde lüzumlu olan hüküm. Bir şeyin olması ona bağlı olan şey
ŞART
(Osmanlı Dönemi) Hal, vaziyet
ŞART
(Osmanlı Dönemi) Kayıt. Bir iş için mutlaka lüzumlu olan husus
Şart
kayıt
Şart
koşul
Şart
(Osmanlı Dönemi) KAYD
şart
Olması başka durumların gerçekleşmesini gerektiren şey, koşul
şart
Olması başka durumların gerçekleşmesini gerektiren şey, koşul: "İster istemez bu şartlara boyun eğecekti."- F. R. Atay
şartlanma
Önceden belirlenmiş şartlara göre uygun duruma gelinme işi
şartlanmak
المفضلات