ancak

listen to the pronunciation of ancak
Türkçe - İngilizce
hardly

We had hardly arrived when Lucy started crying to go home. - Lucy eve gitmek için ağlamaya başladığında, ancak varmıştık.

However, his girlfriend is selfish and hardly worries about Brian. - Ancak, onun kız arkadaşı bencil ve neredeyse Brian hakkında hiç endişelenmez.

barely

He had barely enough money to buy bread and milk. - Ekmek ve süt alacak kadar parası ancak vardı.

Tom can barely pay his rent. - Tom ancak kirasını ödeyebiliyor.

but

All models are wrong, but some are useful. - Tüm modeller yanlış, ancak bazıları yararlı.

It takes eight hours to fly from Zurich to Boston, but only six for the return trip. - Zürih'ten Boston'a uçmak sekiz saat sürer, ancak dönüş için sadece altı.

solely
however

In order to study computational linguistics it's necessary to know various languages, however, one also has to be familiar with the use of computers. - Bilişimsel dil bilimi eğitimi yapmak için çeşitli dilleri bilmek gerekli, ancak, insan bilgisayarların kullanımı da bilmelidir.

However, the quantity was not correct. - Ancak, miktar doğru değildi.

nevertheless
only

Tom has only himself to blame. - Tom ancak kendini suçlayabilir.

Only Tom would have the guts to do that kind of thing. - O tür bir şeyi yapmaya ancak Tom'un cesareti vardı.

on the other hand
yet

Yet Japan is still not sufficiently understood by other countries, and the Japanese, likewise, find foreigners difficult to understand. - Ancak Japonya hâlâ diğer ülkeler tarafından yeterince anlaşılamamıştır, ve Japonlar, aynı şekilde, yabancıları anlamayı zor bulmuştur.

John has not come yet, but when he does, I will call you. - John henüz gelmedi, ancak o gelirse, seni ararım.

as late as
nothing else
by the skin of the one's teeth
sole

A lion is certainly much stronger than a sole hyena but there were three times as many hyenas there as lions. - Bir aslan kesinlikle tek sırtlandan çok daha güçlüdür ancak orada aslanların üç katı kadar fazla sırtlan vardı.

hard

However, his girlfriend is selfish and hardly worries about Brian. - Ancak, onun kız arkadaşı bencil ve neredeyse Brian hakkında hiç endişelenmez.

I know it's hard to find the time, but could you proofread this for me before next Monday? - Zaman bulmanın zor olduğunu biliyorum, ancak önümüzdeki Pazartesi gününden önce benim için bunu düzeltebilir misin?

provided
providing
skin
save that
but, on the other hand, however
(Hukuk) save
just

Five tremors in excess of magnitude 5.0 on the Richter scale have shaken Japan just this week, but scientists are warning that the largest expected aftershock has yet to hit. - Richter ölçeğine göre büyüklüğü 5.0'ı aşan beş sarsıntı sadece bu hafta Japonya sarstı, ancak bilim adamları beklenen en büyük artçının henüz vurmadığı konusunda uyarıyorlar.

Tom wanted to be just friends. However, Mary wanted much more. - Tom sadece arkadaş olmak istedi. Ancak, Mary çok daha fazlasını istedi.

scarcely
merely
hardly, barely, only, merely, just; but, however
just, hardly, barely
only, not until
only, solely, merely
purely
but that
mere

We're not gods, but mere men. - Bizler tanrılar değiliz, ancak katıksız insanlarız.

ancak algılanabilen fark
(Bilgisayar) just discernible difference
ancak ara sıra iyi olan
spotty
ancak masrafını karşılamak
break even
ancak ufak bir grupça bilinen
esoteric
ancak yer yer iyi olan
spotty
ancak bu tarihten itibaren işlemeye başlar
(Hukuk) (sadece) to run only from this date
ancak farkedilebilir fark
(Pisikoloji, Ruhbilim) just-noticeable difference
ancak geçmek (dar bir yerden)
skin through
ancak ölüm çıkar
(Argo) over my dead body
ancak ve ancak
(Matematik) if and only if
ancak ve ancak
if and only
evliyim ancak müsaitim
(Argo) mba (married but available)
Türkçe - Türkçe
"Lâkin", "ama", "yalnız" gibi bir düşünceye karşıt ikinci bir düşünceyi anlatır
Yalnız, sadece" gibi sınırlama anlatır: "Hasan, bu sefer kendisine ancak seyyar tuluatçıların arasında bir yer bulabildi."- O. C. Kaygılı. "Olsa olsa", "en çok", "daha çok", "güçlükle" gibi, bir şeyin daha çoğunun, ilerisinin olmadığını gösterir. "Lakin", "ama", "yalnız" gibi bir düşünceye karşıt ikinci bir düşünceyi anlatır: "Bu büyüklük değil, ancak mertçe bir davranıştır."- N. Araz
"Yalnız, sadece" gibi sınırlama anlatır
"Olsa olsa", "en çok", "daha çok", "güçlükle" gibi, bir şeyin daha çoğunun, ilerisinin olmadığını gösterir
En erken: "Sinema, ancak saat yarımda bitmişti."- P. Safa
En erken
olsa olsa
ancak