Sakin bir ülkede yaşamak istiyorum.
- I would like to live in the quiet country.
Hepimiz mümkün olduğu kadar uzun yaşamak istiyoruz.
- All of us want to live as long as possible.
Fare canlı mı yoksa ölü mü?
- Is the rat alive or dead?
Biz aslanı canlı yakalamak zorundayız.
- We've got to catch the lion alive.
O ölü mü yoksa diri mi? O ölü.
- Is he alive or dead? He's dead.
Onlar onun ölü mü yoksa diri mi olup olmadığını söyleyemedi.
- They could not tell whether he was dead or alive.
Arabanın parçalanması hakkında üzgün olduğunu biliyorum fakat yaralanmadın ve sağ olduğuna şükretmelisin.
- I know you're upset about your car being totaled, but you weren't injured and you should be thankful to be alive.
Yılan sağ mı yoksa ölü mü?
- Is the snake alive or dead?
Mars yaşayabileceğimiz geleceği parlak bir yer.
- Mars is a promising place where we may be able to live.
Onun yardımı olmasa, şu an hayatta olmam.
- If it weren't for her help, I would not be alive now.
Sen olmasaydın, o hâlâ hayatta olacaktı.
- If it hadn't been for you, he would still be alive.
Yer yaratıcı genç insanlarla hayat doluydu.
- The place was alive with creative young people.
Ben felçli bir adamın kurtçuklar tarafından canlı canlı yenildiğini duydum.
- I heard that a paralyzed man was eaten alive by maggots.
Sivrisinekler seni canlı canlı yerler.
- The mosquitoes will eat you alive.
Mike'ın Şikago'da yaşayan bir arkadaşı var.
- Mike has a friend who lives in Chicago.
Çılgınlık yapmadan yaşayan insan düşündüğü kadar akıllı değildir.
- Who lives without folly is not so wise as he thinks.
Mirketler Afrika'da yaşar.
- Meerkats live in Africa.
Lütfen bana nerede yaşayacağını söyle.
- Please tell me where you will live.
Kazadan kısa bir süre sonra orada canlı bir hayvan buldular.
- Soon after the accident they found a live animal there.
Büyükbabam 90 yaşında ve çok canlı.
- My grandfather is 90 years old and very lively.
Bugünkü parti gerçekten hareketliydi, değil mi?
- Today's party was really lively, wasn't it?
Dün gece hareketli bir partimiz vardı.
- We had a lively party last night.
Uyanık olmak hayatta olmaktır.
- To be awake is to be alive.
Hayatta olmak iyidir.
- It's good to be alive.
Hayatta kalmak için ne heyecanlı bir zaman.
- What an exciting time to be alive.
Futbol maçı öğleden sonra saat beş'te canlı yayınlanacak.
- The soccer game will be transmitted live at five p.m.
Sarhoş bir TV sunucusu, canlı yayın esnasında istifra etti.
- A drunk TV presenter vomited during a live broadcast.
Dan radyoda canlı çaldı.
- Dan played live on the radio.
Burası Fadıl'ın oturmak istediği yerdir.
- This is where Fadil wanted to live.
Oturmak için bir yer arıyorum.
- I'm looking for a place to live.
Biz ne olduğunun farkındaydık.
- We were alive to what was going on.
Ben tamamen tehlikenin farkındaydım.
- I was fully alive to the danger.
Filler bugün yaşayan en büyük kara hayvanlarıdır.
- Elephants are the largest land animals alive today.
Yaşayan en uzun adam Carl'dır.
- Carl is the tallest man alive.
Tom geçinmek için güçlükle yeterince kazanıyor.
- Tom just barely earns enough to live on.
Geçinmek için yeterli para kazanmıyor.
- He doesn't earn enough money to live on.
Onlar Liverpool'lu idi.
- They were from Liverpool.
Liverpool, Southampton'tan ne kadar uzaklıktadır?
- How far is Liverpool from Southampton?
Tom ve Mary yaşamlarının geri kalanını birlikte geçirmek istediler.
- Tom and Mary wanted to spend the rest of their lives together.
O, hayat dolu bir genç adam.
- He is a lively young man.
O hayat dolu bir kız.
- She is a lively girl.
to keep the fire alive; to keep the affections alive.
The Boyne, for a quarter of a mile, was alive with muskets and green boughs. -- Thomas Babington Macaulay.
Tremblingly alive to nature's laws. -- William Falconer.
Northumberland was the proudest man alive. --Edward Hyde Clarendon.
He lives in LA, but he's staying here over the summer.
Use caution when working near live wires.
He'll be appearing live at the auditorium.
The post office will not ship live animals.
The concert was broadcast live by radio.
The station presented a live news program every evening.
I can't live in a world without you.
This night club has a live band on weekends.
Her memory lives in that song.
to live an idle or a useful life.
The air force practices dropping live bombs on the uninhabited island.
Tommy's blind was live, so he was given the option to raise.
... comprehension. 10, maybe 11 dimensional hyperspace. The world I live in, as a theoretical ...
... to one in five people on planet earth live in China and close to 40 percent of the population ...