çatışmak

listen to the pronunciation of çatışmak
Türkçe - İngilizce
skirmish
clash
(for one thing) to fall at the same time as, conflict with (another)
scrap
to quarrel, clash, cross swords, lock horns
jar
collide
(for the ends of objects) to touch each other
to join battle; to fight, clash; to skirmish
to clash, to collide, to conflict; to quarrel, to skirmish; to clash, to coincide
be in conflict
(for glances) to meet
(for one thing) to contradict, be the contradictory of, be in conflict with, conflict with, run counter to (another)
coincide
quarrel
engage
concur
fall out
conflict
contravene
vie
çatışma
conflict

I tried to avoid conflict. - Ben çatışmadan kaçınmaya çalıştım.

She is in conflict with her father. - O babası ile çatışma içinde.

çatışma
{i} battle

Tom escaped the gun battle alive and well. - Tom silahlı çatışmadan sağ salim kaçtı.

Losing a battle doesn't mean losing the war! - Bir çatışmayı kaybetmek savaşı kaybetmek anlamına gelmez.

çatışma
clash

Violent clashes broke out between the protesters and the police. - Göstericilerle polis arasında şiddetli çatışmalar patlak verdi.

This problem is the clash of the idol's and obsessive fan's egos. - Bu sorun, idollerin ve takıntılı hayran egolarının çatışmasıdır.

çatışma
{i} brush
çatışma
strife
çatışma
(Argo) beef
çatışma
skirmish

He was involved in a skirmish with a violent gang. - O şiddetli bir çete ile bir çatışmada yer aldı.

çatışma
aggression
çatışma
clash of
çatışma
conflıct

I tried to avoid conflict. - Ben çatışmadan kaçınmaya çalıştım.

The conflicts among leaders resulted in unhealthy sectionalism. - Liderler arasındaki çatışmalar sağlıksız bölgecilikle sonuçlandı.

çatışma
conflictual
Çatışma
(Askeri) engagement
çatış
skirmish

He was involved in a skirmish with a violent gang. - O şiddetli bir çete ile bir çatışmada yer aldı.

çatış
conflict

This United Nations resolution calls for the withdrawal of Israel armed forces from territories occupied in the recent conflict. - Bu Birleşmiş Milletler kararı İsrail'in silahlı güçlerinin son çatışmalarda işgal edilen bölgelerden çekilmesini istemektedir.

She is in conflict with her father. - O babası ile çatışma içinde.

çatışma
(Askeriye) skirmish
çatışma
skirmish, clash; conflict; collision
çatışma
collision
çatışma
run in
çatışma
scrimmage
çatışma
psych., fiction conflict
çatışma
coincidence
çatışma
rencontre
çatışma
disagreement
çatışma
clash, encounter, fight (either verbal or armed)
çatışma
{i} interference
çatışma
war

The relationship between Islam and the West includes centuries of co-existence and cooperation, but also conflict and religious wars. - İslam ve batı arasındaki ilişki yüzyıllar süren birliktelik ve ortak çalışma fakat aynı zamanda çatışma ve din savaşları içermektedir.

The First World War began as a regional conflict and become one of history's worst humanitarian catastrophes. - Birinci Dünya Savaşı bölgesel bir çatışma olarak başlamış ve tarihin en kötü insanlık felaketlerinden biri olmuştur.

çatışma
velitation
çatışma
aggro
Türkçe - Türkçe
Aynı zamana rastlamak
Birbirine çatmak veya çatılmak
Söz, iddia veya davranış birbirini tutmamak, birbirini çelmek, mütenakız olmak
Birbirini tutmamak, birbirini çelmek, mütenakız olmak
Karşılıklı vuruşmak
Birbirine çatmak veya çatılmak: "Ulu denizin üstünü çatışan, şimşeklenen kara bulutlar sardı."- Y. Kemal
Çiftleşmek
Kavga etmek
Deve ve köpek çiftleşmek
dövüşmek
çatış
Çatma işi veya biçimi
çatışma
Çatışmak işi
çatışma
Türlü yönlerden uzanan kıvrımlı dağ sıralarının, bir yerde dar bir açı ile birbirine yaklaşıp kaynaşması veya düğümlenmesi
çatışma
Çatışmak işi: "Döndüğü zaman hoş olmayan çatışmalar olabilmesi ihtimali evde felaket bekleyen bir gerginlik yaratmıştı."- H. E. Adıvar
çatışma
Silahlı büyük kavga, arbede
çatışma
Savaş maksadıyla düşmana karşı ilerleyen bir birliğin keşif ve güvenlik kolları arasında ilk silahlı vuruşma
çatışmak