tartışmacı

listen to the pronunciation of tartışmacı
Türkçe - İngilizce
participant in a debate or argument
debater
wrangler
disputant
disputatious
contentious
disputative
arguer
argumentative

Layla is argumentative and arrogant. - Leyla tartışmacı ve kibirlidir.

debator
quibbler
tartış
{f} moot
tartış
argue with

Tom doesn't want to argue with you. - Tom sizinle tartışmak istemiyor.

You'd better not argue with Tom. - Tom'la tartışmasan iyi olur.

tartış
{f} quarrel

I quarrelled with my older brother yesterday. - Dün ağabeyim ile tartıştım.

What was the cause of your quarrel? - Sizin tartışmanızın nedeni neydi?

tartış
{f} debate

I beat him completely in the debate. - Tartışmada onu tamamen yendim.

It wasn't much of a debate. - Büyük bir tartışma değildi.

tartış
argue

You'd better not argue with Tom. - Tom'la tartışmasan iyi olur.

Don't argue when you are angry and don't eat when you are full. - Öfkeli isen tartışma ve tok isen yemek yeme.

tartış
{f} dispute

After a long dispute the coal mines closed and the remaining miners were paid off. - Uzun bir tartışmadan sonra kömür madenleri kapatıldı ve kalan madenciler işten çıkarıldılar.

We disputed the victory to the end. - Zaferi sonuna kadar tartıştık.

tartış
discuss with

There are some topics you shouldn't discuss with Tom. - Tom'la tartışmaman gereken bazı konular var.

I know it's kind of late, but would you mind if I came over now? I have something I need to discuss with you. - Biraz geç olduğunu biliyorum ama şimdi uğramamın bir sakıncası var mı? Seninle tartışmam gereken bir şeyim var.

tartış
controvert

Parliamentary immunity is a controvertial issue. - Parlamenter dokunulmazlık tartışmalı bir konudur.

tartış
discuss

I took part in the discussion. - Ben tartışmaya katıldım.

That topic is worth discussing. - Bu konu tartışılmaya değer.

tartış
{f} spar

The fatal stabbing was sparked by an argument that got out of control. - Ölümle sonuçlanan bıçaklama olayının kıvılcımı, kontrolden çıkan tartışmadan çıkmıştı.

My comment sparked off an argument in the group. - Benim yorumum grupta bir tartışmayı ateşledi.

tartış
{f} quarrelling

They are always quarrelling in public. - Onlar her zaman toplum önünde tartışıyorlar.

Quarrelling spoiled our unity. - Tartışma birliğimizi bozdu.

tartış
{f} bicker

Tom and Mary bicker all day long. - Tom ve Mary bütün gün tartışırlar.

tartış
hassle
tartış
quibble
Türkçe - Türkçe
Bir konu ile ilgili ayrı görüşleri savunan kimselerin her biri: "Kamburunu gittikçe daha çıkararak tartışmacıları suspus eder."- S. Birsel
Bir konu ile ilgili ayrı görüşleri savunan kimselerin her biri
tartış
Tartmak işi veya biçimi