yolumun

listen to the pronunciation of yolumun
Турецкий язык - Английский Язык
in my way
yol
manner
yol
road

I can't see the road signs in this fog. - Bu siste yol işaretlerini göremiyorum.

This road leads you there. - Bu yol sizi oraya götürür.

yol
{i} path

It's not a road, but a path. - O bir yol değil fakat bir patika.

The path is bordered with hedges. - Yol çitlerle sınırlanmıştır.

yol
{i} track

You're on the right track. - Siz doğru yoldasınız.

I think you're on the right track. - Sanırım sen doğru yoldasın.

yol
way

Fortunately they had no storms on the way. - Bereket versin ki, yolda fırtınayla karşılaşmadılar.

Since the mid-20th century, the number of hutongs in Beijing has dropped dramatically as they are demolished to make way for new roads and buildings. - 20. yüzyılın ortalarından beri Pekin'de su kuyusu sayısı önemli ölçüde düşmüş ve yeni yol ve binalar için bir yol yapmak için yıkılmışlardır.

yol
avenue

There's but one avenue to earn money. - Para kazanmak için sadece bir yol var.

yol
(Bilgisayar) to
yol
{i} trail

Where does this trail go to? - Bu keçi yolu nereye gidiyor?

Tom and Mary are enjoying a walk along the pilgrims' trail in France. - Tom ve Meryem Fransa'daki hac yolu yürüyüşünün keyfini çıkarıyor.

yol
{i} approach

What's the best way to approach a guy? - Bir adama yaklaşmanın en iyi yolu nedir?

We're approaching the end of our journey. - Biz yolculuğumuzun sonuna yaklaşıyoruz.

yol
tempo
yol
purpose

What's the purpose of your trip? - Yolculuğunun amacı nedir?

yol
(Meteoroloji) trajectory
yol
(Pisikoloji, Ruhbilim) tract
yol
(Denizbilim) patway
yol
conduit
yol
carpet
yol
(İnşaat) gangway
yol
rate of speed
yol
time

Few roads existed in North America at that time. - O zaman Kuzey Amerika'da birkaç tane yol vardı.

If I go by air one more time, I'll have flown in an airplane five times. - Ben bir kez daha hava yoluyla gidersem uçakta beş kez uçmuş olurum.

yol
road; path; way; passage; course; route; channel; conduit
yol
mode

At Christmas she went out of her way to buy me a really nice model plane. - O Noel'de bana çok güzel bir uçak satın almak için yola çıktı.

yol
procedure
yol
(Matematik) contour
yol
route

Luckily, we found an escape route. - Neyse ki, biz bir kaçış yolu bulduk.

Take the shortest route to Paris. - Paris'e en kısa yoldan gidin.

yol
carline
yol
device
yol
(Ticaret) remedy
yol
run

The road runs parallel to the river. - Yol nehre paralel çalışır.

The road runs from Tokyo to Osaka. - Yol Tokyo ve Osaka arası çalışır.

yol
solution

Both parties took a step towards a solution. - Her iki taraf da çözüm yolunda bir adım attı.

The best solution can only be found by a process of trial and error. - En iyi çözüm yolu sadece, deneme-yanılma yöntemi ile bulunabilir.

yol
style
yol
railway track
yol
dodge
yol
method

Writing up history is a method of getting rid of the past. - Tarih yazmak, geçmişten kurtulmanın bir yoludur.

yol
lane

In Japan almost all roads are single lane. - Japonya'da neredeyse tüm yollar tek şerittir.

We came to a place where the road branched into two lanes. - Yolun iki şerite ayrıldığı bir yere geldik.

yol
meatus
yol
ways

Love moves in mysterious ways. - Aşk gizemli yollarda ilerler.

They wanted to try new ways of living. - Onlar yaşam için yeni yollar denemek istediler.

yol
process

The best solution can only be found by a process of trial and error. - En iyi çözüm yolu sadece, deneme-yanılma yöntemi ile bulunabilir.

yol
rule

All drivers should obey the rules of the road. - Tüm sürücülerin yol kurallarına uymaları gerekir.

The same rule applies to going for a journey. - Aynı kural bir yolculuğa çıkmak için de geçerlidir.

yol
recipe
yol
pathway
yol
course
yol
expedient
yol
order

Everything was in order until he came. - O gelinceye kadar her şey yolundaydı.

I need your address in order to send you a present. - Sana hediye yollayabilmem için adresine ihtiyacım var.

yol
streak
yol
means

We must prevent a war by all possible means. - Mümkün olan tüm yollarla bir savaşı önlemeliyiz.

He contrived a means of speaking to Nancy privately. - O, Nancy ile özel olarak konuşmanın bir yolunu buldu.

yol
roadway
yol
principles
yol
line

The line was huge and stretched all the way around the block. - Sıra büyüktü ve blok etrafındaki bütün yolda uzanıyordu.

Tom knew he was crossing the line, but he couldn't help himself. - Tom demir yolu hattını geçtiğini biliyordu ama kendini tutamadı.

yol
artery
yol
tack

Why don't you try a different tack? - Neden farklı bir yol denemiyorsunuz?

yol
{i} lead

This road leads you there. - Bu yol sizi oraya götürür.

Either way will lead you to the station. - Her iki yol da seni istasyona götürecektir.

yol
{i} wise

The future has many paths - choose wisely. - Geleceğin birçok yolu var - akıllıca seçin.

It is easy to be wise after the event. - Araba devrildikten sonra yol gösteren çok olur.

yol
way of

He came to London by way of Siberia. - Sibirya yoluyla Londra'ya geldi.

The way of the samurai is found in death. - Samuray'ın yolu ölümde bulunur.

yol
way for
yol
via

Tom broke up with Mary via text message. - Tom cep telefonu mesajı yoluyla Mary'den ayrıldı.

You want to go via the tunnel? - Tünel yoluyla mı gitmek istiyorsun?

arabayı yolumun üstünde bir yere bırakabilir miyim
May I drop the car off at my destination
yol
method, system
yol
bus , path , way
yol
time: Bir yol bize geldi. He came to see us once
yol
stripe (in cloth)
yol
gateway
yol
style; manner
yol
means, way; solution
yol
journey

The journey has just begun. - Yolculuk henüz başladı.

She found the ring that she had lost during the journey. - O, yolculuk sırasında kaybettiği yüzüğü buldu.

yol
walk

The man didn't feel like walking all the way; so he took the bus. - Adam bütün yolu yürümek istemedi;bu yüzden otobüse bindi.

It's only a short way, so you can walk there in a few minutes. - Sadece kısa bir yol, bu yüzden birkaç dakika içinde oraya yürüyebilirsiniz.

yol
rate of speed, speed (of a ship)
yol
thoroughfare
yol
outlet
yol
angle
yol
handle

Sometimes, many problems and a lot of stress can lead you to quit your job. You must learn how to handle it quickly. - Bazen çok sayıda sorun ve stres, işi bırakmanıza yol açabilir. Çabucak onunla nasıl başa çıkacağınızı öğrenmeniz gerekir.

I handled the problem the only way I knew how. - Sorunu yapma yöntemini bildiğim tek yolla ele aldım.

yol
way of behaving
yol
channel

You'll never get ahead in this place unless you go through the proper channels. - Doğru bir yol bulmadıkça bu alanda asla ileri gitmeyeceksin.

yol
itinerary

Where can I find the itinerary for your business trip? - Senin iş gezin için yolcu rehberi nerede bulabilirim?

Do you have an itinerary for your business trip? - İş gezin için bir yolcu rehberin var mı?

yol
way; road; street; path; method, manner, way; means, way; stripe; expedient
yol
cutting

We explored all possible ways of cutting expenditures. - Biz harcamaları kesme hakkında tüm olası yollarını araştırdık.

yol
purpose, end (used in either the locative or the dative): Bu yolda çok emek harcadık. We've expended a lot of effort on this. Vatan yoluna savaştılar. They fought for the sake of the fatherland
yol
plan

Allied military leaders found a way to defeat the Japanese plan. - Müttefik askeri liderler Japon planını yenmek için bir yol buldu.

Tom has made plans for a trip to Boston. - Tom Boston'a bir yolculuk için planlar yaptı.

yol
passage

They fled through a secret passageway. - Gizli bir geçit yoluyla kaçtılar.

yol
carriageway
yol
bus

The man didn't feel like walking all the way; so he took the bus. - Adam bütün yolu yürümek istemedi;bu yüzden otobüse bindi.

Almost all of the passenger in the bus were asleep when the accident happened. - Kaza olduğunda neredeyse otobüsteki yolcuların hepsi uyuyordu.

yol
access

The town is accessible by rail. - Şehre demir yolu ile erişilebilir.

The picnic area is easily accessible by road. - Piknik alanına kara yolu ile kolayca ulaşılabilir.

yol
beeline
yol
{i} weigh

Tom is looking for an easy way to lose weight. - Tom kilo vermek için kolay bir yol arıyor.

The best way to lose weight is to eat properly and get a lot of exercise. - Kilo vermenin en iyi yolu uygun şekilde yemek yemek ve çok egzersiz yapmak.

Турецкий язык - Турецкий язык

Определение yolumun в Турецкий язык Турецкий язык словарь

Yol
nukbe
Yol
sırat
Yol
(Osmanlı Dönemi) NIHLE
Yol
(Osmanlı Dönemi) NEBİYY
Yol
(Osmanlı Dönemi) ZERİA
Yol
(Osmanlı Dönemi) ARUZ
Yol
(Osmanlı Dönemi) MAHREFE
Yol
tarik
Yol
(Osmanlı Dönemi) VİRAD
Yol
(Osmanlı Dönemi) GIRAR
Yol
(Hukuk) RAH
yol
İçinden veya üstünden bir sıvının geçtiği, aktığı yer
yol
Karada, havada, suda bir yerden bir yere gitmek için aşılan uzaklık, tarik
yol
Davranış, tutum, gidiş veya davranış biçimi
yol
Genellikle yerleşim alanlarını bağlamak için düzeltilerek açılmış ulaşım şeridi: "Yolda oynayan çocuklara ne olduğunu sordu."- Ö. Seyfettin. İçinden veya üstünden bir sıvının geçtiği, aktığı yer
yol
Davranış, tutum, gidiş veya davranış biçimi: "Celâl Beyi sakal bırakma yolunda, kim, hangi örnek özendirdi diye çok düşünmüşümdür."- H. Taner
yol
Gaye, uğur, maksat
yol
Genellikle yerleşim alanlarını bağlamak için düzeltilerek açılmış ulaşım şeridi
yol
Yolculuk

Bu gemi okyanuslarda yolculuk yapmak için uygun değil. - Bu gemi okyanus yolculuğu için uygun değil.

Gemiyle yolculuk yapmayı seviyorum. - Gemiyle yolculuk yapmayı severim.

yol
Uyulan ilke, sistem, usul, tarz
yol
Senaryosunu Yılmaz Güney'in yazdığı ve şerif Gören'in yönettiği, 1982 Cannes Film şenliği'nde Altın Palmiye ödülü'nü kazanan film
yol
Karada insan veya hayvanların geçmesi için açılan veya kendi kendine oluşmuş, yürümeye uygun yer: "Bahçeleri bahçelere toprak yollar bağlardı."- Ç. Altan
yol
Karada insan veya hayvanların geçmesi için açılan veya kendi kendine oluşmuş, yürümeye uygun yer
yol
Gidiş çabukluğu, hız
yol
Bir amaca ulaşmak için başvurulması gereken çare, yöntem
yol
Kez, defa
yol
Uzun çizgi