The patriarchal system has always been more prevalent.
- Ataerkil sistem her zaman daha yaygın olmuştur.
Plastic is the most prevalent type of marine debris.
- Plastik en yaygın deniz debrisidir.
There was widespread panic after the earthquake.
- Depremden sonra yaygın bir panik vardı.
Some translators changed Alice's name to Sonya or Anya, even though Alisa is a widespread Russian name.
- Bazı tercümanlar Alisa yaygın bir Rus ismi olmasına rağmen Alice'in adını Sonya ya da Anya'yla değiştirdi
The launching of artificial earth satellites is commonly looked upon as an exploration of space.
- Yapay dünya uydularının fırlatılmasına yaygın olarak uzayın bir keşfi gözüyle bakılmaktadır.
Border fights were common.
- Sınır kavgaları yaygındı.
Cares and worries were pervasive in her mind.
- Endişeler ve üzüntüler onun aklında yaygındılar.
That kind of thinking is pervasive.
- O tür düşünme yaygındır.
There was widespread panic after the earthquake.
- Depremden sonra yaygın bir panik vardı.
English is by far the most widely-spoken language in the world.
- İngilizce dünyada en yaygın konuşulan dildir.
Starvation and disease were rampant among the lowest classes.
- Açlık ve hastalık en alt sınıflar arasında yaygındır.
Shark fin soup is very popular in China.
- Köpek balığı süzgeci çorbası Çin'de çok yaygındır.
Contrary to popular belief, Tom isn't that naive.
- Yaygın görüşün aksine, Tom o kadar da saf değildir.
The old belief is still widely current.
- Eski inanç hala yaygın olarak geçerlidir.
Although in common usage, this word is frequently mispronounced.
- Yaygın kullanımına rağmen, bu sözcük sık sık yanlış telaffuz edilir.
The third most frequent letter in Esperanto is e.
- Esperantodaki en yaygın üçüncü harf e dir.
Earthquakes are like a dime in a dozen in Japan.