He was guilty of making a mistake.
- O, bir hata yapmaktan suçluydu.
Making such a judgement may lead to wrong ideas.
- Öyle bir yargılama yapmak yanlış fikirlere yönlendirebilir.
One of my hobbies is making artificial flowers.
- Hobilerimden birisi yapay çiçekler yapmaktır.
She advised him to get exercise every day.
- O ona her gün egzersiz yapmasını tavsiye etti.
I like to do a few exercises to loosen up before I run.
- Koşmadan önce gevşemek için birkaç egzersiz yapmayı severim.
It's a shame we only have one life to do so many things.
- Bu kadar çok şey yapmak için yalnızca bir hayatımızın olması yazık.
Tom doesn't use rinse. He only uses shampoo.
- Tom durulama yapmaz. O sadece şampuan kullanır.
Tom has to go on a diet.
- Tom diyet yapmak zorunda.
She advised him to go on a strict diet.
- O ona sıkı bir diyet yapmasını tavsiye etti.
Sami didn't do anything to stop it.
- Sami onu durdurmak için hiçbir şey yapmadı.
A friend of mine commissioned a well-known artist to paint a portrait of his wife.
- Arkadaşlarımdan biri iyi-tanınmış bir sanatçıyı onun karısının portresini yapması için görevlendirdi.
The commission took no action.
- Komisyon hiçbir eylem yapmadı.
Iron is used in building ships.
- Demir, gemi yapmada kullanılır.
I think it'll take more than a year to finish building our house.
- Sanırım evimizi yapmayı bitirmek bir yıldan daha fazla alacaktır.
He was awarded a scholarship to do research for the foundation.
- O, vakıf adına araştırma yapmak için bir burs kazandı.
So ultimately, with Tatoeba we are only building the foundations… to make the Web a better place for language learning.
- Yani sonuçta, Web'i dil öğrenmede daha iyi bir yer yapmak için biz Tatoeba ile sadece temelleri inşa ediyoruz.
Nowadays, cryptography is often used to make online communications and transactions more secure.
- Günümüzde, kriptografi genellikle online iletişim ve işlemleri daha güvenli yapmak için kullanılır.
Do you wish to make any other transaction?
- Başka bir işlem yapmak ister misiniz?
They assisted him in performing the operation.
- Onlar onun operasyonu yapmasında yardım etti.
Having made an unwavering decision, he started to make plans to fulfill his dreams.
- Değişmez bir karar verdikten sonra, o, hayallerini gerçekleştirmek için planlar yapmaya başladı.
I ask you not to fulfill for me any of my requests.
- İsteklerimden herhangi birini benim için yapmamanı istiyorum.
Tom showed up late to practice yesterday.
- Tom dün pratik yapmak için geç geldi.
Tom prefers to take a shower in the morning while Mary prefers to take a bath just before going to bed.
- Mary tam yatmadan önce banyo yapmayı tercih ederken Tom sabahleyin duş almayı tercih eder.
She has made up her mind to go to America to study.
- O, eğitim yapmak için Amerika'ya gitmeye karar verdi.
Tom made it quite clear what he expected us to do.
- Tom ne yapmamızı beklediğini oldukça netleştirdi.
To make mistakes is not always wrong.
- Hatalar yapmak her zaman yanlış değildir.
I have to make the best of that small room.
- Ben bu küçük odayla ilgili en iyisini yapmak zorundayım.
Full body scanners perform a virtual strip search.
- Tam vücut tarayıcıları sanal şerit arama yapmaktadır.
As a first-aider, Tom is morally obligated to perform CPR on someone who's had a heart attack.
- Bir ilk yardım görevlisi olan Tom, kalp krizi geçiren birisi üzerinde manevi olarak CPR yapmakla yükümlüdür.
My father practices medicine.
- Babam doktorluk uygulaması yapmaktadır.
It takes years of practice to play the piano well.
- Piyanoyu iyi çalmak için, yıllarca pratik yapmak gerekir.
I want to practise my English.
- İngilizcemi pratik yapmak istiyorum.
He usually wants to practise his English on me.
- O genellikle İngilizcesini benim üzerimde pratik yapmak istiyor
That's how Tom does it.
- Tom'un bunu yapma yöntemi bu.
That's how we did it.
- Onu yapma yöntemimiz bu.
I don't like the way you're acting.
- Ben senin rol yapma şeklini beğenmiyorum.
Tom criticized Mary for the way she was doing that.
- Tom, Mary'yi bunu yapma şeklinden dolayı eleştirdi.
I have to make the best of that small room.
- Ben bu küçük odayla ilgili en iyisini yapmak zorundayım.
Sooner or later, every parent has to have a talk with their children about the birds and the bees.
- Er ya da geç her anne-baba çocukları ile kuşlar ve arılar hakkında bir konuşma yapmak zorundadır.
I prefer swimming to skiing.
- Yüzmeyi kayak yapmaya tercih ederim.
He went skiing in Hokkaido.
- O Hokkaido'da kayak yapmaya gitti.
One of the most important things you have to do right now is to carry out the plan.
- Şu anda yapmak zorunda olduğun en önemli şey planı uygulamaktır.
The astronaut had to conduct many experiments in the space shuttle.
- Astronot uzay mekiğinde birçok deneyler yapmak zorunda kaldı.
Ken finally accomplished what he set out to do.
- Ken sonunda yapmak için yola çıktığı şeyi başardı.
It's not necessary to do evil in order to accomplish good.
- İyiyi başarmak için kötülük yapmak gerekli değil.
Did you do it by yourself?
- Onu kendin mi yaptın?
The chief engineer did research hand in hand with his assistant.
- Başmühendis, asistanı ile el ele araştırma yaptı.
He doesn't know who built those houses.
- O bu evleri kimin yaptığını bilmiyor.
She doesn't know who built those houses.
- O bu evleri kimin yaptığını bilmiyor.
Since the mid-20th century, the number of hutongs in Beijing has dropped dramatically as they are demolished to make way for new roads and buildings.
- 20. yüzyılın ortalarından beri Pekin'de su kuyusu sayısı önemli ölçüde düşmüş ve yeni yol ve binalar için bir yol yapmak için yıkılmışlardır.
So ultimately, with Tatoeba we are only building the foundations… to make the Web a better place for language learning.
- Yani sonuçta, Web'i dil öğrenmede daha iyi bir yer yapmak için biz Tatoeba ile sadece temelleri inşa ediyoruz.
If we’re truly a nation of family values, we wouldn’t put up with the fact that many women can’t even get a paid day off to give birth.
- Eğer gerçekten aile değerlerine önem veren bir milletsek, çoğu kadının doğum yapmak için ücretli izin bile alamadığı gerçeğine katlanmazdık.
I'm not prepared to do this.
- Bunu yapmak için hazır değilim.
In order to give him a surprise on his birthday, I prepared a fantastic cake.
- Ona doğum gününde bir sürpriz yapmak için, ben harika bir pasta hazırladım.
To be successful, you have to establish a good plan.
- Başarılı olmak için iyi bir plan yapmak zorundasın.
This discovery opened up the floodgates to research and led to the establishment of the discipline as a legitimate field of inquiry.
- Bu keşif araştırma yapmak için bent kapaklarını açtı ve soruşturmanın meşru alanı olarak disiplin kurulmasına neden oldu.
I'm doing it for you.
- Bunu senin için yapıyorum.
I'm doing this for you.
- Bunu senin için yapıyorum.
Sami was forced to make an emergency landing.
- Sami acil iniş yapmak zorunda kaldı.
Tom had only one chance to get things right.
- Tom'un işleri hatasız yapmak için tek şansı vardı.
Tom gets to do anything he wants to do.
- Tom yapmak istediği şeyi yapmak için alır.
Did you do it by yourself?
- Onu kendin mi yaptın?
We'll do it when we have time.
- Zamanımız olduğunda onu yapacağız.
Don't forget we have to do our homework.
- Ödevimizi yapmak zorunda olduğumuzu unutma.
The last thing we want to do is to forget to pay our bills.
- Yapmak istediğimiz son şey faturalarımızı ödemeyi unutmaktır.
He probably meant that people go to demonstrations just to show up instead of actually protesting.
- O, muhtemelen insanların gerçekten protesto yapmak yerine sadece boy göstermek için gösterilere gittiklerini kastediyordu.
To do our part to protect the elderly, we work to educate and watch out for our clients during our caregiving activities.
- Yaşlıları korumak için üzerimize düşeni yapmak amacıyla, bakım çalışmalarımız sırasında müşterilerimizi eğitmeye ve onlara göz kulak olmaya çalışıyoruz.
I think we should ask Tom how much sugar we need to make cookies.
- Bence Tom'a kurabiye yapmak için ne kadar şekere ihtiyacımız olduğunu sormalıyız.
Let's dine out tonight. I'm too tired to cook.
- Hadi bu gece akşam yemeğini dışarda yiyelim, yemek yapmak için çok yorgunum.
Tom is very committed to doing that.
- Tom onu yapmak için çok kararlıdır.
How much does it cost to make a T-shirt?
- Bir gömlek yapmak kaça mal olur?
Apart from the cost, it will take long to build the bridge.
- Köprü yapmak, maliyetin dışında, uzun sürecektir.
The last thing I want to do is cause you a problem.
- Yapmak istediğim son şey sana bir probleme neden olmak.
The last thing I want to do is cause you any more pain.
- Yapmak istediğim son şey size daha fazla acıya neden olmamdır.
Tom wants to have a meeting with you.
- Tom seninle bir miting yapmak ister.
Tom struggled to make ends meet.
- Tom geçimini yapmak için çabaladı.
I've turned off most of the lights to save power.
- Enerji tasarrufu yapmak için ışıklardan bazılarını kapattım.
Whose turn is it to make the coffee?
- Kahve yapmak için kimin sırası?
You must consider what kind of work you want to do.
- Ne tür bir iş yapmak istediğinizi düşünmelisiniz.
If you want to do good work, you should use the proper tools.
- İyi bir iş yapmak istiyorsanız, uygun araçları kullanmalısınız.
Tom doesn't seem to want to have anything to do with me.
- Tom benimle herhangi bir şey yapmak istiyormuş gibi görünmüyor.
What does that have to do with Tom?
- O Tom'a ne yapmak zorundadır?
Tom appears to have achieved what he set out to do.
- Tom yapmak için başladığı işi başarmış gibi görünüyor.
I'd like to hold a staff meeting first thing tomorrow afternoon, so could you reserve the conference room?
- Yarın öğleden sonra ilk olarak personel toplantısı yapmak istiyorum, bu yüzden konferans salonunu ayırır mısın?
Some of the students like to draw pictures.
- Öğrencilerden bazıları resim yapmaktan hoşlanırlar.
You're going to have to pay for the repair.
- Tamir için ödeme yapmak zorunda kalacaksın.
This house needs so many repairs, it would be easier to tear it down and build a new one.
- Bu evin çok fazla onarıma ihtiyacı var, onu yıkmak ve yenisini yapmak daha kolay olacaktır.
He set out to do something that had never been done before.
- O daha önce hiç yapılmamış bir şeyi yapmak için yola çıktı.
Ken finally accomplished what he set out to do.
- Ken sonunda yapmak için yola çıktığı şeyi başardı.
This table is made of wood.
- Bu masa tahtadan yapılmıştır.
In ethnic Iranian foods, you can see many products which are made of milk.
- Etnik İran gıdalarında, sütten yapılan birçok ürün görebilirsiniz.
Don't be afraid of making mistakes.
- Hatalar yapmaktan korkmayın.
Tom worries about making mistakes at work.
- Tom, iş yaparken yapılan hatalardan endişeleniyor.
Dr. Jackson is performing an autopsy.
- Dr. Jackson otopsi yapıyor.
They assisted him in performing the operation.
- Onlar onun operasyonu yapmasında yardım etti.
He cannot have done such a thing.
- Öyle bir şey yapmış olamaz.
She can't have done such a thing.
- O öyle bir şey yapmış olamaz.
She made up her face in 20 minutes.
- O, 20 dakika içinde yüzüne makyaj yaptı.
Tom has made up his mind to go to Boston to study.
- Tom öğrenim yapmak için Boston'a gitmeye karar verdi.
Tom doesn't know what to make of this.
- Tom bunun hakkında ne yapacağını bilmiyor.
What do you make of that?
- Onunla ilgili ne yaparsın?
The conference is to be held in Tokyo the day after tomorrow.
- Konferans öbür gün yapılacak.
Parliamentary elections will be held in Germany in 2017.
- Parlamento seçimleri 2017'de Almanya'da yapılacak.
The committee had a long session.
- Komite uzun bir oturum yaptı.
They voted to create a committee.
- Bir komite oluşturmak için oylama yaptılar.
Bottles of beer are made of glass.
- Bira şişeleri camdan yapılır.
Butter is made from milk.
- Tereyağı sütten yapılır.
I know you can make it.
- Yapabileceğini biliyorum.
The baby is asleep. Don't make a noise.
- Bebek uyuyor. Gürültü yapmayın.
Do you wish to make any other transaction?
- Başka bir işlem yapmak ister misiniz?
Nowadays, cryptography is often used to make online communications and transactions more secure.
- Günümüzde, kriptografi genellikle online iletişim ve işlemleri daha güvenli yapmak için kullanılır.
I'd like to hold a staff meeting first thing tomorrow afternoon, so could you reserve the conference room?
- Yarın öğleden sonra ilk olarak personel toplantısı yapmak istiyorum, bu yüzden konferans salonunu ayırır mısın?
I'll do whatever I have to do to put Tom behind bars.
- Tom'u hapishaneye koymak için yapmak zorunda olduğum her şeyi yapacağım.
In order to make a phone call, I put my hand in my pocket and searched for a coin.
- Bir telefon görüşmesi yapmak için elimi cebime koydum ve bozuk para aradım.
It took Tom fifteen minutes of googling before he found what he was looking for.
- Aradığını bulmadan önce internet'te arama yapmak Tom'un on beş dakikasını aldı.
He was awarded a scholarship to do research for the foundation.
- O, vakıf adına araştırma yapmak için bir burs kazandı.
How do they manage to find time to do that?
- Onu yapmak için zaman bulmayı nasıl başarıyorlar?
How do you manage to find time to do that?
- Bunu yapmak için zaman bulmayı nasıl başarıyorsunuz?
Tom doesn't make exceptions for anyone.
- Tom hiç kimse için ayrım yapmaz.
Tom likes camping on the beach.
- Tom sahilde kamp yapmayı sever.
You probably wouldn't like going camping with me. You're wrong. In fact, I think I'd like that very much.
- Büyük olasılıkla benimle birlikte kamp yapmaya gitmek istemezsin. Yanılıyorsun. Aslında, onu çok fazla sevdiğimi düşünüyorum.
Traditionally, men were expected to take the lead in courtship.
- Geleneksel olarak erkeklerin kur yapmada öncülük etmesi bekleniyordu.
He committed a gaffe when he asked whether she was pregnant.
- O onun hamile olup olmadığını sorduğunda gaf yaptı.
Many atrocities were committed during the war.
- Savaş boyunca birçok zulüm yapıldı.
In other words, we create time, we are time-makers, and we create it in order to do whatever we want to.
- Başka bir deyişle, biz zaman yaratırız, biz zaman yapıcılarıyız ve biz zamanı istediğimizi yapmak için yaratırız.
James Cameron created a new way to make movies.
- James Cameron film yapmak için yeni bir yol ortaya çıkardı.