vurmalı

listen to the pronunciation of vurmalı
Турецкий язык - Английский Язык
percussion

Tom formerly played percussion. - Tom daha önce vurmalı çaldı.

percussive
pulsatile
vurmalı çalgılar
percussion
vurmalı delme
percussive drilling
vurmalı tabla
percussion table
vurmalı çalgı
pulsatile instrument
vurmalı çalgı çalan müzisyen
percussionist
vurmalı çalgılar
percussion instruments
vurmalı çalgılar
traps
vurmalı çalgılar
battery
vur
struck

Lightning struck the tower. - Yıldırım kuleyi vurdu.

He had just finished his homework when the clock struck ten. - Saat onu vurduğunda, o ev ödevini henüz bitirmişti.

vur
{f} shot

The man shot three birds with a gun. - Adam bir silahla üç kuşu vurdu.

Benjamin shot a bear with a rifle. - Benjamin, bir ayıyı tüfekle vurdu.

vur
{f} smitten

He was smitten with your mother. - O senin annene vurulmuş.

Dan was immediately smitten with Linda. - Dan hemen Linda'ya vuruldu.

vur
{f} pounding

My heart is pounding so hard it feels like it's going to explode. - Kalbim o kadar çok sert vuruyor ki patlayacakmış gibi geliyor.

I asked Tom to stop pounding on the wall. - Tom'un duvara vurmasını bırakmasını istedim.

vur
{f} slap
vur
{f} hit

A massive earthquake of magnitude 8.8 hit the Japanese islands today. - 8.8 büyüklüğündeki büyük deprem bugün Japon adalarını vurdu.

An earthquake, 8.9 on the Richter scale, hits Japan and causes a massive tsunami. - Richter ölçeğine göre 8.9 şiddetinde bir deprem, Japonya'yı vurdu ve ağır bir tsunamiye sebep oldu.

vur
{f} beating

The rain was beating against the windows. - Yağmur pencerelere vuruyordu.

The rain is beating against the windows. - Yağmur pencerelere vuruyor.

vur
{f} batting

He has a high batting average. - Onun yüksek bir topa vuruş averajı vardır.

vur
{f} flick
vur
{f} knock

Tom knocked him down. - Tom ona vurup yere yıktı.

Hold on, someone is knocking at my door. - Bekle , biri kapıma vuruyor.

vur
{f} thwack
vur
{f} striking

It was a bright cold day in April, and the clocks were striking thirteen. - Nisanda aydınlık soğuk bir gündü ve saat on üçü vuruyordu.

vur
{f} clout
vur
{f} smote
vur
{f} swipe
vur
{f} beaten

I've never beaten Tom. - Ben hiç Tom'a vurmadım.

Have you ever beaten your dog? - Hiç köpeğine vurdun mu?

vur
{f} thump
vur
{f} hitting

I saw Tom hitting Mary. - Tom'un Mary'ye vurduğunu gördüm.

We couldn't stop him from hitting her. - Onun ona vurmasını engelleyemedik.

vur
{f} sock
hint müziğine özgü vurmalı bir çalgı
a percussion instrument unique to Indian music
vur
whacked

Tom whacked the dog with his cane. - Tom bastonu ile köpeğe vurdu.

vur
whacking
vur
battering
vur
{f} beat

The rain beats against the window pane. - Yağmur pencere camına vuruyor.

Why did your father beat you? - Neden baban sana vurdu?

Турецкий язык - Турецкий язык
Vurularak çalınan