Yumi oraya kendi gitti.
- Yumi went there by herself.
Bu yol sizi oraya götürür.
- This road leads you there.
Yıllar önce orada bir kale vardı.
- There was a castle here many years ago.
O, kahvaltısını sık sık orada yer.
- He often eats breakfast there.
Şurada duran adam kim?
- Who's that man standing over there?
Şurada gazete okuyan adam benim dayım.
- The man reading a paper over there is my uncle.
O yerde birçok insan kalıntısı vardı.
- There were a lot of human remains in that place.
Evimin arkasında bir kilise var.
- There is a church at the back of my house.
Duvarda bir saat var.
- There is a clock on the wall.
O konuda hiçbir sorun yoktu.
- There was no question about that.
Üzgünüm ama o konuda yapabileceğim hiçbir şey yok.
- I'm sorry, but there's nothing I can do about it.
O, oradaki erkek çocuktan daha yaşlıdır.
- He is older than the boy who is over there.
Oradaki erkek çocuk Tom'un erkek kardeşi olmalı.
- That boy over there will be Tom's brother.
İşten sonra bir parti var.
- There's a party after work.
Her işte bir hayır vardır!
- There is a silver lining to every dark cloud!
Oralarda bir yerde bir zımba göremiyor musun?
- Can't you see a stapler somewhere around there?
Hemen sahilin oralarda beğeneceğini düşündüğüm gerçekten iyi bir lokanta var.
- There is a really good restaurant just off the beach that I think you'd enjoy.
Bunu bana yanıtla. Onu orada gördün mü?
- Answer me this. Did you see her there?
Oh, buyur bakalım. Gördün mü? Tam olacağını söylediğim gibi oldu. Şimdi git ambulans çağır.
- Oh, there you go. See? It happened exactly like I said it would. Now go call the ambulance.
Unzen dağı öylesine güzel bir yer ki birçok insan orayı ziyaret eder.
- Mt. Unzen is such a nice place that many people visit there.
Orayı seveceğini düşünüyorum.
- I think you'd like it there.
There! That knot should hold.